TÜRK – ERMENİ İLİŞKİLERİNDE YENİ YAKLAŞIMLAR

  • Home
  • Makaleler
  • TÜRK – ERMENİ İLİŞKİLERİNDE YENİ YAKLAŞIMLAR

Prof. Dr. Berin Ergin

 

 

 

TÜRK – ERMENİ İLİŞKİLERİNDE YENİ YAKLAŞIMLAR

ULUSLAR ARASI SEMPOZYUMU 15-17.03.2006

 Prof. Dr. BERİN ERGİN

İ.Ü.İnsan Hakları Merkezi Müdürü

Konu     : AZERBAYCAN ERMENİ İLİŞKİLERİ

 

 ATATÜRK’ün 29 Ekim 1933 tarihinde   Cumhuriyetin 10 yılı   konuşmasını anımsatarak konuya başlamak bugün içinde bulunduğumuz dünya siyasasının anlaşılmasında ve tartışılmasında gerekli olacaktır.

“Bugün Sovyetler birliği dostumuzdur,  komşumuzdur müttefikimizdir.

Bu dostluğa ihtiyacımız vardır.

Fakat yarın ne olacağını kimse bugünden kestiremez.

Tıpkı Osmanlı gibi, tıpkı Avusturya Macaristan gibi, parçalanabilir ufalanabilir.

Bu gün elinde sımsıkı tuttuğu milletler avuçları içinden kaçabilir.

Dünya yeni bir dengeye ulaşabilir.

İşte o zaman Türkiye ne yapacağını bilmelidir.

 Bizim bu dostumuzun idaresinde, dili bir, inancı bir ,özü bir kardeşlerimiz vardır.

Onlara sahip çıkmaya hazır olmalıyız.

Hazır olmak o günü susup beklemek değildir.

Hazırlanmak lazımdır.

Milletler buna nasıl hazırlanır manevi köprülerini  sağlam tutarak.

 Dil bir köprüdür.

İnanç bir köprüdür

Tarih bir köprüdür.

Köklerimize inmeli ve olayların böldüğü tarihimizin içinde bütünleşmeliyiz.

Onların bize yaklaşmasını  bekleyemeyiz

Bizim onlara yaklaşmamız gereklidir.

Demiştir  MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

 ATATÜRK’ün 1933 yılında söylediği ve bize miras bıraktığı fikir ve öğütlerinin mirasçısı olarak ben de  AZERBAYCAN TÜRKLERİNİN DRAMINI  ve TARİHTE

 KARA SAYFALAR OLARAK YAZILMASI MUKADDER OLAN            AZERİ –ERMENİ OLAYLARINI ,

 TÜRK–ERMENİ İLİŞKİLERİNDE YENİ YAKLAŞIMLAR  SEMPOZYUMUNDA

SİZLERLE PAYLAŞMAYI BİR GÖREV BİLDİM.

 

BU ÇALIŞMAMDA BANA YARDIM EDEN :

 Aydın ve yurtsever Azeri Dostlarıma ve özellikle Azeri vatandaşı ve Türk Azerbaycan Kültür ve Dayanışma Derneği üyesi  Sn. Metanet Aliyeva  başta olmak üzere Azerbaycan İstanbul Başkonsolosu İbrahim Nebioğlu’na ve Türk Azerbaycan Dostluk Kültür ve Dayanışma  Derneği Yönetimine,  tarafıma verdikleri doküman yayın DVD ve bilgiler için teşekkür eder ve Azeri halkı için Sulh ve Barış içinde vatanlarında gelecek nesillerini özgür olarak yetiştirebilme imkanının en yakın bir sürede barışçıl yollarla sağlanmasını dilerim.

 

                            AZERBEYCAN  ERMENİSTAN İLİŞKİLERİ

 

 

                  

I ) AZERİ TÜRK HALKI VE GENEL DURUM

Kafkasya’nın özellikle Hazar Denizi kıyısında  olan Azerbaycan’ın jeopolitik olarak önemi olduğu ortaçağdan beri devletlerin imparatorlukların siyasi planlarının bir parçası olarak kimi zaman savaşlarda kaybettikleri için kimi zaman başka tavizler için amaçlarının son noktasına erişemeden geri çekildikleri bir yerdir.  Bu topraklar üzerinde asırlardır Azeri Türk tarihini yazmıştır. Hazar Denizindeki petrol nedeniyle bu yörenin yerleşik Türk AZERİ halkı ile sonradan Kafkasya’ya yerleştirilen halkın son iki yüzyıldır düşman tutum içine sokulmaları hastalık derecesine varmıştır.

Yalçın Kafkas Dağları  Hazar Denizi ve Karadeniz arasında uzanan ve geniş bozkırları olan dünya medeniyet merkezlerinden birisi Kafkasya, Azerbaycan , antik kültürü olan ve elverişli iklime sahip yerler olarak  ekonomik açıdan gelişmiş olması gerekirken çeşitli nedenlerle geri bırakılmış ve uzun yıllar özgürlükten yoksun ve ulus bilincinin unutturulduğu halkların yaşadığı mekanlar olmuştur. Ulus bilincinin özgürlüğün anlamı Ermenistan halkı hariç , diğer SSCB ne bağlı cumhuriyetlerde yaşayanların unuttuğu ve yeni yeni kimliklerini arama bilincinin geliştiği ve ulus bilincinin ve gerekliliğinin farkına varıldığı bir gerçektir.

Sovyet Rusya’nın dağılması ile özgür bir Devlet olmanın kolay olmadığı uluslar arası politikanın sanıldığı gibi insan haklarına saygıyı belirli uluslar için öngördüğü, anlaşılmaya ve hissedilmeye başlanmıştır.

Özellikle Azerbaycan da Türk halkının özelliklerinin yıllar boyu Bolşevizm etkisi ile unutturulduğu ve egemen iktidarın kurallarının istisnasız uygulanması gerektiği, adalet ,eşitlik ve hak kavramlarının söylemlerde kalmış bulunduğu dönemlerde, unutulmuş bir yer olarak yaşam mücadelesi vermeye çalışan Azeri halkının Rusya’nın çeşitli yerlerine çalışmak ve askerlik yapmak için dağılmasının da yarattığı olumsuzlukla ,kimliğini ve ulus bilincinin yok edilmesine çalışıldığı ve asimilasyonun varlığı göz ardı edilemeyeceği bir gerçektir.

Azerbaycan üzerinde gerek doğal zenginlikleri olması[1] ve gerekse Müslüman olmalarından kaynaklanan nedenlerle coğrafyadan silinmek istendiği bir gerçek olup şimdiye kadar oynanan oyunlar da bu amacın gerçekleşmesi için oluşturulmuştur.

Azerbaycan toprakları yoğun olarak tarih sahnesine mekan oluş ve Avrupa tarihini değiştiren büyük göçlerin geçtiği alanlar olmuştur. Asya derinliklerinden sayısız Türk kabilesi Kafkas nüfusunun oluşumunu etkileyerek bu bölgelerde köklü değişiklikler meydana getirmişlerdir. Bu bölgedeki nüfusun etnik oluşumu onun zenginliğini sağlamıştır.Yahudilik Hıristiyanlık,  İslamiyet tek tanrılı dinler olarak halkın inançlarını önemli ölçüde değiştirmiştir.

Azerbaycan, Nahçıvan, Karabağ ile  Ermeni sorununu açıklarken Ermenilerin Azerbaycan halkı üzerinde oynadığı ve 200 yıldır süren  savaş vahşet terör soykırım gibi adlarla anlatılabilecek fiil ve davranışların temellerinin Ermeni Kilisesi tarafından atılmış plan ve arzuların maddi vakıalarının [2]sergilenmesi ile açıklamak gerekmektedir.

Aynı coğrafyada yaşayan ve farklı ırki yapıda olmayan bu insanlar arasındaki kin nefret ve tahammülsüzlüğün sebeplerinin ,ve müsebbiplerinin kimler olduğunun tekrar tekrar kin ve nefreti kışkırtmak amacı ile katiyen olmaksızın, açıklamak isteriz ki; sadece  ve sadece tarihi ve siyasi gerçeklerin doğru olarak masaya konulup açıklanması gerekmektedir. Bilimsel gerçeklerden uzak ve insan zihninin yaratabileceği kadar yoğun kurguları gerçek sandırmaya gayret ile ve gerçeklerden kaçmakla mutlu gelecek sağlanamaz. Olmayan bir toprak parçasının varlığına dünya inandırılamaz ,olmayan bir devletin varlığına bir toplum ve onun geleceği gençlik inandırılamaz. Bu düpedüz kendi insanına travma yaşatmaktır ki gerçeklerin idrak edilmesi ile daha büyük bir kaos ve travma yaşanacağının bilincinde olmak gerekmektedir.  Terörü yönlendirenler ile yönelenlerin çağdaş ve uluslar arası metinlerin varlık nedeninin imtiyaz teşkil etmediğini, tüm insanları kapsadığını ve  insanın olması gereken hal ve durumda yaşaması gerektiğinin bir insanlık görevi olduğu  için aydın insanlar tarafından oluşturulan felsefe doğrultusunda çağdaş uluslar arası hükümler kabul edildiğini,  ve bunlara uymakla mutlu bir toplum yaratılabileceği ve eski çağlarda olduğu gibi artık zorla, ve savaşarak öldürerek başkasının vatanını işgal ederek vatan  yaratmanın mümkün olmadığının öğrenilmesi, üçüncü bin yılın insanının bilmesi ve içine sindirmesi gereken en önemli gerçektir. Buna uluslar arası arenada imkan verilmeyeceği de bilinmelidir.

Bu nedenle, savaş terör kan ve silahla insanlara ölüm saçmak ve bunu bir oyun zan etmek gibi bir yöntemin uygulanmasının yanlışlığı ve insan haklarına aykırılığı kabul edilmek durumundadır. İnsan Haklarına aykırılıkları uygulayan grup, kişi veya kurumlarının ilgili oldukları toplumun kendi gelecek nesilleri tarafından nasıl cezalandırılacakları ve nefretle anılacağı acaba değerlendirilmiş midir? Aynı şekilde teröre veya soykırıma maruz kalan halkların da gelecek nesilleri, atalarının insanlık dışı uygulamaya maruz kalmasından dolayı onların bunun önlemini almamış veya alamamış olmalarını kınamayacaklar mıdır? Önceki nesillerdeki yanlışlıklar gündeme getirilip tartışılmamakta mıdır? İleriyi göremeyen kafalar tenkid edilmemekte midir? İşte Azerbaycan bu duyguyu yaşamaya başlamış bir toplum olarak İnsanlık Vahşetinin Dünya ulusları tarafından göz ardı edilmesini içlerine sindirememekte ve özgürlük bilincinin uykuda kalmış olduğu Azeri Türk’lerinin maruz kaldıkları üçüncü bin yıl travması karşısında, hukukun üstünlüğüne inançlarını kaybetmeden beklemektedirler. Acıları,yoklukları, sevgileri yüreklerinde Türk kardeşlerinin de uluslar arası arenada sesini işitmek istediklerini beyan etmektedirler.

Ermeni Sorunu Dünyanın eski ve önemli bir bölgesi olan Doğu Anadolu Mezopotamya ,Kafkaslar da iki yüzyıldır  süren bir ihtilaf olarak bazen suyun altından bazen suyun üzerinden giden bir gemi gibi yol almaya devam etmiş ve cinnet seviyesine vardırılmış bir travmadır. Bu travmanın medeni ilişkiler içinde uluslar arası belgelere ve tarihi gerçeklere göre sonuçlandırılması ve tekrarının engellenmesi  yerine Fransa’nın İngiltere’nin Rusya’nın kendi politikaları[3] doğrultusunda bu hastalığın tedavisi uzatılmakta, zamana yayılma politikası güdülmektedir.

Kafkasya’da Azeri –Ermeni ilişkisinde çok ciddi bir travma söz konusudur. Uluslar arası ilişkiler kurallarına uymayan bir muaraza söz konusudur. Bu ihtilaf bu sorun , bir tarafın diğeri üzerinde insanlık dışı eylemlerde bulunmasına neden olmaktadır. Bu fiilleri gerek ika edenler ve  gerekse maruz kalanlar açısından olaya baktığımızda her iki taraf ta mağdurdur. İka edenler açısından MUTLU BİR SON VAR MIDIR? Hayır YOKTUR. Kan ve silah ile elde edilmiş topraklarda yaşam kurulur mu ? Hayır KURULAMAZ.

Ermeni Sorunu olarak tartışılan konu Türkiye’de çeşitli platformlarda  ve uzun zamandır dünyada oluşturulmak istenen Türkiye aleyhine politikalar bağlamında ,onlara cevaben incelenmiş eleştirilmiş ve açıklamalar getirilmiştir. Halen de Türk bilim adamları, medya çeşitli kuruluşlar  gerçeklerin araştırılması ve yayınlanması bağlamında  faaliyet göstermeye devam etmektedirler. Ancak bu çalışmaların halen dahi üç milyonluk Ermeni Devleti karşısında savunma niteliğinde olmak üzere yapılandırılması ve  maruz kalınan fiil ve acımasız terörün ,saldırının açık seçik masaya konulmasından tartışılması ve müsebbiplerinden belirli bir mesafede bahsedilmesi hayret vericidir.

Biz bu toplantıda Türkiye bakımından Ermeni Sorunu olarak incelenen konuları sadece Türkiye ile sınırlı tutmanın tam ve yeterli olmadığını görerek , Azeri Türklerinin içinde bulunduğu acı ve zor durumunun irdelenmesi gerektiği bilinci ile   onların hislerini ve ızdırabını hissederek, Ermeni terörü ve Azerbaycan’da gerçekleştirdikleri ASRIN TÜRKLERE KARŞI  SOYKIRIMINI bir nebze de olsa burada sizlerle paylaşmak istedik.

 

II ) AZERBEYCAN ÜZERİNDE ERMENİLER ARACILIĞI İLE OYNANAN     POLİTİKALARIN  TARİHİ SEYRİ OSMANLIDAN GEÇMİŞTİR

 Öncelikle belirtmek gerekir ki Azeri tarihi toprakları 1828 tarihinde 200.000 M 2 dir. Rusya’ya birleştirilen Kuzey Azerbaycan topraklarının yüzölçümü ise 130.000 m 2 dir. 1840 lı yıllarda Rusya planlı bir şekilde İrevan Hanlığına ( Erivan) ve Karabağ Hanlığına İran ve Türkiye’den Ermenileri yerleştirmeye başlamıştır. Bunun soncu olarak 1918 yılında Azerbaycan Demokratik Cumhuriyetinin yüzölçümü 130.000 m 2 den 114.000 m 2 ye inmiştir. 18 Mart 1918 de yukarı Azerbaycan topraklarında önce Ararat Cumhuriyeti ve sonra Bağımsız Ermenistan Devletinin temelleri atılmıştır. 1991 yılına gelindiğinde Azerbaycan Cumhuriyeti topraklarının yüzölçümü 86.000 m 2 ye inmiştir.[4]

Türkiye ve İran’dan getirilerek Azerbaycan topraklarına yerleştirilen Ermeniler ile suni bir toplum ve Devlet yaratılma amacı güdüldüğü açıktır. Azerbaycan topraklarına Ermeni Etnik grubunun girmesi ile yeni bir dönem başlamıştır . Çar 2 Nikolay emri ile Ermeniler çok güçlü bir şekilde Kafkasya’da silahlandırılmış ve Selçukluların tarihi eserleri Erivan’da yerle bir edilmiş tek bir cami bırakılmamıştır. Yeni bir milletin tarihi yazılmak için mevcut  tarih yok edilmiştir. Bu trend Bolşevik Rusya’sında da aynı şekilde devam etmiş amaç Kafkasya’nın TÜRKLERDEN TEMİZLENMESİ OLMUŞTUR. Türksüz bir Kafkasya ideası için Ermeni milliyetçiliği çeşitli ulusların yardım ve örnek olması ile geliştirilmiş ve halen de geliştirilmeye devam olunmaktadır. 1918 ve 1920 olaylarında Azerbaycan’da gerçekleştirilen olaylarda Ermenilere uluslar arası yardım ve destek verildiği bilim adamlarının kitaplarında yazılıdır.  Rusya Bakü’yü Bolşevik yapmak için Türklere karşı giriştiği siyasette 30.000 Türk’ün katledilmesini gerçekleştirmiştir. Bakü, Nahcıvan ,Karabağ , Zengezur Gence bu zalim ve dehşet verici kıyıma sahne olmuştur  Osmanlı bu dehşete karşı çıkarak Azerbaycan’a yardım etmiştir.

Stalin zamanında Azerbaycan’da binlerce aydın ve bilim adamının başı kesilmiştir. Daha sonra Türk dilinin Azerbaycan Türklerinin dili olmaktan çıkarılmıştır. Ancak bu dönemde aynı bölgelerde Devlet kurmalarına gayret edilen Ermeniler ile ilgili milliyetçilik akımlarından etkilenmeleri için gayret gösterildiğini ve Ermenice’nin gelişmesi için çalışıldığı ve edebiyatlarının tarihlerinin yaratılması için gayret sarf edildiği bir vakıadır.[5]

Stalin dönemlerinden başlayan arazi yaratma politikası Türkün temizlenmesini gerektirmekteydi. Bu nedenle Ermeniler arkalarına Rus desteğini de alarak Azeri Türklerinin kaderini yazmışlardır[6]. Haklının ve mazlumun yanında olmak gibi bir hasleti taşıyan Azeri Türkünün içine atıldığı cehennemde, cinnet geçirenlerce YURT yapılma arzu ve ihtirası ve kin ve nefretle bütünleşerek  insan kıyımları ile sürüp gitmiştir. Her iki toplum da huzursuzdur ve mutlu değildir. Ermeniler amaçlarına ulaşmışlar mıdır? Belki evet belki hayır ,çünkü henüz Denizden Denize ve Mezopotamya’ya kadar uzanan vaat edilmiş Büyük Ermenistan Devletinin sınırlarına kavuşmamışlardır. Ancak gerek Dünya Ermenileri ve özellikle Türk Ermenileri bakımından Ermenistan olaylarının onaylanmadığını sevinerek görmek bu konunun kısa bir sürede Kafkasya’da iki toplum arasında sulh en sonuçlanabileceği ümidini vermektedir.

Çünkü akıl; bir halkın başka bir halkı yok ederek onu temizleyerek toprağını elde etmeyi olağan karşılamamaktadır. Çağdaşlık bunu ret etmektedir. Türklerden bir bölgeyi temizlemek için hep öldürmek durumunda olanlar, sulh ve sükun içinde yaşayamazlar. Bir toprak parçasını vahşete dayanarak vatan yapmanın bedelinin ağırdır, bu bedel nesiller boyu ödenemez .

Şimdi sormak gerekir bu toprakları Azerbaycan savaşlarda mı kaybetti ? Yoksa birileri bu topraklarda Ermeni Devleti kurulması için belirli bir siyasa içinde sindirme politikası ile elinden mi aldı? Bu uluslar arası arenada yasal mıdır? Halkların ve Devletlerin elinden toprağı alınır mı? Uluslar arası kurallara buna cevaz verebilecek nitelikte mi düzenlenmiştir,yoksa dirlik ve düzenin muhafazası için devletlerin birbirleri iye savaşına son vermek için Atatürk ‘ün ilkeleri doğrultusunda cihanda sulh ilkesine  göre mi güçlü devletler çağdaş standartlar koymak için uluslar arası örgütlenmeleri teşvik etmektedir? Azerbaycan’daki olaylar bir İslam toplumu aleyhine değil de bir Hıristiyan toplumu aleyhine İslam toplumu tarafından gerçekleşse idi acaba nasıl bir sonuca varılırdı? Hangi kuralların uygulanması için ne gibi zecri tedbirler uygulanır dı? Bunların cevabını vermek için maskesiz dost olmak gerekir.

1) KİLİSELER VE MİSYONERLER[7]

 Azerbaycan Türkleri ve Ermeniler arasındaki olayların geçmişini irdelediğimizde karşımıza kiliseler çıkmaktadır. Ermenilerin Bizans tarafından aşağılandıkları ve Bizans’ın asimilasyon politikası, Ermeni Feodal ailelerini ortadan kaldırmaları, Ermenilerin  Bizans  Kilise’sinden ayrılmalarına yol açmıştır. Böylece Ermeni Kilisesi varlığını koruyabilmek ve cemaate sahip olabilmek için sürekli göçe zorlanan Ermeni halkını cemaati olarak örgütlemeye başlamıştır.

Bu maddi vakıa karşısında Ermeni sorununu açıklamaya ve hastalığın primer noktasını bulmak için  Ermeni Devleti veya  Ermenistan dan hareketle değil öncelikle Ermeni Kilisesinin plan ve arzularının ortaya  konması gerekmektedir. Çünkü tarihe baktığımızda evrensel kiliselerin kendilerine tabi toplumları bir arada tutabilmek için siyasi  faaliyet göstermektedirler. Kilise varlığını koruyabilmek için kuvvete ve Devlete gereksinimi vardır.Bu nedenle Ermeni Devleti Ermeni ulusunun doğurduğu bir fikir değil Ermeni Kilisesinin siyasasıdır.[8]

Ermeni sorununu yaratmada Ermeni Kilisesi cemaat yaratabilmek için bağımsızlık çalışmalarında bulunmuş ve Taşnak ve Hınçak kuruluşlarını oluşturmuş ve onlarla   işbirliği içinde olarak Osmanlı İmparatorluğunun zayıflama döneminden itibaren girişimlerde bulunmuştur.[9]  Azerbaycan da aynı duygularla hareket edilmiştir. Esasen Osmanlı Topraklarının doğusu ile Kara denizden Hazar Denizine kadar uzanan toprak parçası ve Mezopotamya ya uzanan Anadolu toprakları üzerinde asırlardır projeler olduğu bir gerçektir.

Bu nedenle Türkiye’nin doğusu ve güneyindeki Ermeni eylemlerinin uzantısı ve hatta hareket noktasının Azerilerin anavatanından doğup geliştiğini ve konunun birlikte değerlendirilmesi gerektiğini vurgulanmaktadır.[10]

Tarihi açıdan bakıldığında Ermeni Halkının ilk ortaya çıktığı dönemden itibaren çeşitli güçlü devletler ve İmparatorluklar tarafından ya göç ettirildiği veya sınır boylarında güvenlik sağlamaya memur edildiği ve bu nedenle Prenslik ünvanı verildiği görülmektedir. [11]

Bizans’ın güçlü dönemlerinde Kafkaslarda hüküm süren Ermeni Bağratuni Hanedanından Gagik in 1020 de ölümü ile ortaya çıkan karışıklıklardan yararlanan Bizans İmparatoru Vasil II. bugünkü Gürcistan ve Van bölgesini Bizans imparatorluğuna katmış ve Ermeni hakimiyetine son vermiştir. Ermenilerin yaşadıkları yerler Bizans ülkesine katılmakla kalmamış Ermenileri yurtlarından söküp atmışlardır. Selçukluların  Azerbaycan  Valisi İbrahim Yınal’ın Bizans ordusunu bozguna uğratmasından sonra Bizanslıların hakimiyetinde yaşayan Ermenilerin Cihangir Sultan Melikşah’a Hıristiyanlar olarak  eziyet çektikleri, Manastırların vergi verdiğini söyleyerek yardım talep etmiş ve Melikşah Ermeni Katogikosu Barseg in isteklerini kabul ederek ona ferman vermiştir. Buradan anlaşılan odur ki, Selçuklu Türkleri Ermenilere ve gayrımüslim halka Bizanslıların yaptığı gibi eziyet etmemiş hoşgörü ile yaklaşmış ve onların kendi örf ve adetlerini korumaları ve dinlerini icra etmelerini mümkün kılmıştır. Bu anlayış Anadolu Selçuklularında da devam etmiştir. Ancak buna rağmen Ermenilerin Haçlı seferlerinde Haçlı ordularının yanında  yer almış olduğunu da belirtmek gerekmektedir [12]

Çeşitli toprak ve ülke hakimiyetinde yaşayan Ermeni halkından güneyde bulunanlar  Arapların hakimiyeti sırasında Bizans topraklarından Suriye’ye kadar sürülmüş, ve buralarda Bizans saldırılarına karşı sınır görevinde kullanılmışlardır.Bunu üstlenmelerinin nedeni Araplar tarafından da hoşgörü ile Hıristiyan olarak yaşamalarına müsaade edilmesidir. Ermeniler Bizans tarafından Sivas ve doğusunda da  doğu akınlarında sınır bekçisi görevi yapmak üzere vali olarak görevlendirilmişlerdir. Bu görevlendirmelerde görevliler kendileri ile birlikte göçmen Ermeni grubunu bu yerlere getirmişlerdir.Böylece Ermeniler çeşitli bölgelerde yaşayan halklar olarak dağınık bir coğrafyada yerleşmişlerdir. Ancak Memluklu hakimiyeti ile yaşadıkları yerlerden sökülüp atıldıkları ve bu yörelerdeki varlıkları  1375 yılında sona eren Ermenilerin Memluklular tarafından esir olarak Halep ve civarına götürüldüğü ve iskan edildiği tarihi vakıalar olarak belirtilmektedir.[13]

Bundan çıkan sonuç şudur ki, Bizans tarafından Ermeni Beyliklerinin ortadan kaldırıldığı ve bu yörelerde Selçukluların hakimiyetinin olduğu ve zamanla el değiştirdiği, Osmanlının 1516 da Mercidabık ve ve Ridaniye savaşları ile Yavuz Sultan Selim tarafından Memlukluların egemenliğine son verildiği  tarihte ,ne bu yörede ve ne de başka deyişle 1514 ve 1516 tarihlerinde Ermenilerin bir dönem yaşadığı bölgelerde Ermeni hakimiyeti bulunmamaktadır. Osmanlının eline geçmiş topraklarda bir Ermeni Beyliği veya Krallığı veya Devleti yoktur. Bu husus yabancı kaynaklarda da belirtilmiştir.[14]

Dağınık olarak yaşayan Ermeni halkının,Selçuklular hakimiyetinde Türk İdaresini  kabul ettiklerini görmekteyiz. Aynı şekilde  Oğuz Türklerinin Gaznelileri yenmeleri ve Selçuklular olarak bölgeye gelmeleri zamanında Bizansın baskısı ve onları değersiz görmesi nedeniyle Selçuklulara karşı hiç bir düşmanlık göstermedikleri ve Türk idaresini tereddütsüz kabul ettikleri de bir gerçektir. [15]

2 ) OSMANLI  VE ERMENİLER[16]

Osmanlı Devletindeki Türk-Ermeni dostluk ilişkilerine göz atarsak, Osmanlı İmparatorluğunun kurucusu Osman bey zamanında Bizans’ın baskıları altında ezilmiş, dini özgürlüklerinden yoksun kalmış  Ermenilerin korunduğu ve  toplumlarını muhafaza ederek  Batı Anadolu’da yaşamalarının sağlandığı ve Kütahya ve etrafında yerleşerek buralarda dini merkezlerini kurmalarına izin verildiği maddi vakıalar olarak Tarihi kaynaklardır.  Orhan Gazi, Bursa’yı fethinden sonra  Kütahya’daki Ermeni dini merkezini başkent Bursa’ya taşıtmıştır. 1461 de Fatih Sultan Mehmet Bursa’daki Ermeni dini lideri Hovakim’i İstanbul’a getirmiş ve  Ermeni patrikhanesini kurdurmuştur. Patriğe “Bütün Türkiye Ermenileri Patriği” unvanını vermiştir. Ermeniler Patrikhanenin kurulması ile güçlenen Ermeni Kilisesinin etrafında toplanarak İstanbula göç etmişler ve Kumkapı ,Samatya, Edirnekapı ve çevrelerine yerleşmişlerdir. 1475’te Osmanlıların ele geçirdiği Kefe’den (Karadenizin Kuzeyi) getirilen Ermeniler de Edirnekapı’ya yerleştirilmiştir. 1479’da Fatih Sultan Mehmet  Karaman Ermenilerini de getirterek bunları Samatya tarafına yerleştirmiştir. Yavuz Sultan Selim, Çaldıran zaferinden sonra Tebriz’den birçok Ermeni sanatçının da İstanbul’a geldiği anlaşılmaktadır. Ermeni Patrikhanesinin kendi mahkemeleri ve hapishanesi vardı. Patrik, Osmanlı imparatorluğuna karşı sorumlu kişi olarak adamlarıyla haraç toplar, mahkemesinde hukuki ve cezai davaları görür, nikah işlerine bakar dini olmayan kararlar verirdi. Bunun sonucu olarak Osmanlı İmparatorluğuna diğer ülkelerden Ermeni göçü başlamıştır. Bu durum İmparatorluk topraklarının genişlemesine paralel olarak Ermeni nüfusunun artmasına da neden olmuştur.. İmparatorluk içerisindeki birçok etnik gruptan birisi olan Ermeniler , kendilerine sağlanan olanaklardan ve Ortodoksların mezhep baskılarından kurtulmanın da etkisi ile Türkler ile beraber, devlete bağlı, çalışkan ve iyi bir vatandaş olarak yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Ermeniler ticaret ve sanayi ile uğraşarak hallerinden memnun  yaşamışlardır.Askerlikten muaf tutulmaları nedeniyle de nüfusları artmıştır. Sosyal ve ekonomik durumları çok iyi durumdadır.Ermeniler kültürlerini, dillerini, edebiyatlarını icrada özgürdüler. Burada üzerinde durulması gereken, Ermeniler Osmanlı döneminde ayrı bir ulus olarak tanınmamışlardır. Rusya, İran , Anadolu da ve Mezopotamya da dağınık yaşayan ve   ticaret yapan vatansızlar olarak tanınmaktaydılar.

XIX ncu yüzyılda Ermenilerin Türkiye’de ticaret ve sanat hayatında aktif olmaları yanında devlet işlerinde de kullanıldıkları, III ncü Selim zamanındaki Dadyan’lar, II nci Mahmut döneminde Düz Oğulları, Balyan Aileleri ve Kazaz Artin gibi örnekleri vardır.. 1839 yılında Sultan Abdülmecit tarafından ilan edilen Tanzimat Fermanı ile Osmanlı azınlıkları için ırk ve mezhep farklılıkları olmaksızın eşitlik, can, mal emniyeti sağlanmıştır.

Burada akla şöyle bir soru gelebilir:

Acaba, Ermeniler, Türklere niçin yakınlık göstermişlerdir?

Bunun nedeni Türklerin, hem kendi toplumsal hayatlarında ve hem de devlet idaresinde her zaman uyup uyguladıkları Türk töresi ile devlet idare etme prensibi ve felsefesinin, Adalet – Eşitlik- İyilik-Faydalık ve İnsancıllık üzerine tüm ilişkilerini inşa etmiş oldukları şeklinde açıklanabileceği gibi, Ermenilerden vergi almak suretiyle onlara ayırımcılık yapıldığı şeklinde de yorum getirmek mümkündür.[17]. Türk devletleri ile Osmanlı Devletini ve yönetimini birbirinden ayırmak ve ülkenin yönetiminde Osmanlı Devletinin gayrımüslim tebaya hoşgörüsü ile Türk Devletlerinin hoşgörüsü ve Türk halkının hoşgörüsünün ve toleransının farklı platformlarda değerlendirmek daha doğru olacaktır. Türk halkı ile birlikte yaşayan yabancı dinden ve kökenden olan insanlar kendi kültürlerini ve inançlarını yaşatmada tam bir serbestlik içinde yaşamışlar ve halen yaşamaktadırlar. Haksızlık ve insafsızlıklarla dolu ortaçağ devletleri ve toplumlarında hiçte görülmeyen ve hatta yabancı olan bir tutum Osmanlı Devletinin gayrımüslim topluluklara yardım etmesi ve ülkesinde yerleşmesine imkan vermesidir.Bu nedenle ezilen halklara Osmanlı  büyük bir sığınma yeri olmuştur.

Türklerin gerçekten  hoşgörülü ve adaletli tutumları i kurdukları devletlerde çeşitli ırk, din ve mezheplere mensup insanların rahatça yaşamalarını sağlamıştır. Türklerdeki bu toleranslı düşünceyi ve uygulamasını  ilk gören Hıristiyan milletlerin başında ise Ermeniler gelmektedir. Ortodoks Bizanslıların, Gregoryen Ermenileri zorla Ortodoksluğa sokmak için uyguladıkları büyük baskılar, Ermenilerin toleranslı Türk idaresine karşı sempati ile bakmalarına yol açmış ve hattâ Türklerin Anadolu’yu fethetmelerine yardımcı olmuşlardır. Türklerin gösterdiği âdil ve hoşgörülü idareden gayet memnun kalan Ermeniler, Selçuklu devletinin idaresini isteyerek kabul etmişlerdir.

XVIII. asırda Avrupa Devletlerinin sömürgeci emperyalist tutumları ve ekonomik ve endüstriyel reformların gelişmesi ile Ermeni Sorununun ortaya çıkışı bir paralellik arz eder.Yeni çağın reformist Avrupa devletleri  ile Rusya, hammadde tedariki için yeni işgal edilecek sömürgeler peşinde olarak Asya’da, Afrika’da çeşitli ülkeleri işgal senaryoları üretmişlerdir. Avrupalı emperyalist sömürgeci devletler, XIX. Asırla gözlerini Osmanlıya çevirmişlerdir.

Berlin Antlaşması’nı[18] takiben Batılı Devletlerin Osmanlı üzerindeki egemen olma arzuları Anadolu Suriye ve Rumeli’de yaşayan Ermeniler vasıtası ile yeraltında örgütlenmeleri ve silahlanmalarına neden olmuştur.Bu konudaki kışkırtmaların merkezi Rusya’dır.[19] İngiliz ve Fransızlar da Osmanlıya yönelik amaçlarının gerçekleştirilmesinde Ermenilerden yararlanmayı düşünerek Doğu Anadolu’da Konsolosluk sayılarını arttırmış ve misyoner göndermişlerdir. Böylece Anadolu’da 1880 den itibaren Ermeni komiteleri kurulmaya başlanmış ancak bu dışardan yönetilen organizasyon Osmanlı Yönetiminden hiç şikayeti olmayan , ve barış ve refah içinde yaşayan Ermeni halkının ilgisini çekmediğinden başarıya ulaşamamıştır.

İşte bu konuda başarılı olunmayınca  Osmanlıya karşı eylem içinde yapılanmak üzere  Rus Ermenilerine komiteler kurdurulmuştur. Böylece sonuçları Azerbaycan’ı mateme boğan onca insanın ölümü ile sonuçlanan ve yurtlarından eden soykırım teşkil eden Ermeni fiil ve eylemlerinin temeli atılmıştır.

 3 ) OSMANLI’DA ERMENİ TERÖRÜ BAŞLIYOR[20]

1856 Islahat fermanında Patriklere verilmiş olan imtiyazlar bir kere daha teyit edilmiş, 1839 Tanzimat fermanı ile  Ermenilerin politik açıdan gelişmelerine imkan sağlamış olması Ermeniler arasında sınıf farkından kaynaklanan mücadelenin eşitlik sloganı adı altında başlamasına neden olmuş ve kendi içlerinde çekişmeler başlamıştır. Özellikle  Fransız ihtilali sonrasında İmparatorluk içerisinde başlayan milliyetçilik akımları ülkenin batısında yaşayan Hıristiyan Balkan milletlerinde olduğu gibi doğusundaki Ermeniler üzerinde etkisini göstermiş ve onları ayaklanmaya heveslendirmiştir.. Dış kışkırtmalar, ayrılıkçı örgütlerin çabaları Ermeni ayaklanmalarına neden olmuş, Anadolu’nun çeşitli şehirlerinde misyoner faaliyetinin Ermeni isyanlarının temellerinin atılmasında  hazırlıklarının 1819 yıllarından itibaren yürütüldüğü  belgeleri ile sabit bulunmaktadır.[21] Bu akım giderek 1 Dünya Savaşında yaşanan vahim insanlık ayıbı fiiller olarak toplumların gelecek nesillerinin üzerinde ve kalbinde  silinmeyen ve olumsuz izler bırakmıştır.

1887 de Cenevre’de sosyalist eğilimli militan HINÇAK örgütü ile, 1890 da da Tiflis’te aşırı terör, isyan mücadele gerçekleştirerek sözde bağımsızlık adına TAŞNAK komitesi  kurulmuştur. Görevleri Osmanlı Ermenilerinin kurtarılmasıdır ,ancak örgütlenmelerine müsaade edenlerin asıl amacı Osmanlı topraklarının ele geçirilmesidir. Taşnak ve Hınçak mensupları Rusya’dan yönetilerek  Osmanlı Ermenilerini kışkırtmak için faaliyete girişmişler. Bu girişimlerin başını da Anadolu’daki misyonerler çekmiştir.[22]  İlk isyanın 1890 ta Erzurum’da gerçekleştiğini görüyoruz. Sonra eylem Kumkapıya sıçramıştır. 1892 /93 te Kayseri ,Yozgat, Çorum Merzifon 1896 da Van isyanı Osmanlı Bankasının işgali, 1903 te Sasun isyanı , 1905’te Sultan Abdülhamid’e suikast girişimi, 1909’da Adana isyanı, 1914’de Zeytun’da 100, 1915 Van olaylarında 3.000 ve 1914-1915 Muş olaylarında 20.000 Türk, Ermeni komitelerinin oluşturduğu güçler tarafından katledilmişlerdir.[23]

İsyanların Osmanlı kuvvetlerince bastırılması, dünya kamuoyuna propaganda maksatlı olarak “Müslümanlar Hıristiyanları katlediyor” mesajıyla yansıtılmış ve Ermeni sorunu giderek uluslararası bir sorun niteliği kazanmıştır. Nitekim, döneme ait İngiliz ve Rus diplomatik temsilciliklerinin raporları, “Ermeni ihtilalcilerin hedefinin karışıklıklar çıkararak Osmanlıların karşılık vermesini ve böylece yabancı ülkelerin duruma müdahalesini sağlamak” olduğunu kaydetmektedir

Öte yandan sömürgeci devletlerin diplomatik temsilcilikleri Anadolu’ya dağılmış Hıristiyan misyonerler ile birlikte Ermeni propagandasının Batı kamuoyuna iletilmesinde ve benimsetilmesinde büyük rol oynamışlardır.

Ermeniler, Ruslar hesabına casusluk yaparak Rusların bağımsız bir Ermeni Devletine izin vermeyeceklerini bilerek kendilerine vatan arayışı içinde insanlık dışı faaliyetlerle vatan sahibi olmak istemişlerdir.

Osmanlıda ki eylemlerin yapıldığı dönemlerde Azerbaycan’da kıyım operasyonlarının gerçekleştirildiği tesadüf değildir.

Yukarıda açıklamaya çalıştığımız uluslar arası politikalar Türk toplumlarının stratejik bölgelerde olmasını istememektedir. Türk unsuruna karşı körüklenmiş olumsuz hislerin sonucu olarak Osmanlı halkının başına gelen insanlık dışı olaylar, aynı dönemde Azeri halkı açısından da yaşanmış nefret ve kin ile yoğrulmuş, insanlık dışı olaylar olarak nesiller boyu anlatılacak olup bu kin ve nefretin bitmesine çalışmak tek taraflı olamayacağı gibi çağdaş ulusların müdahalesi olmaksızın da gerçekleşmeyecektir.Çünkü kin ve nefretten toplumları arındırmak insan hakları savunucularının baş görevidir.

Ermeni’ler ve onlara bu fikri aşılayanlar Denizden Denize Büyük Ermenistan’ı kurmak için her türlü yöntemi uygulamaktan vazgeçmek durumundadırlar. Bu amaç için oluşturdukları lobi çalışmaları ile belirli bir plan ve politika çerçevesinde istikrarlı olarak Azerbaycan topraklarından önemli bir payının Ermeni toprağı olduğu iddiasını sürdürmek Dünya Devletlerinin güttüğü politikaya son derece aykırıdır. Eğer bu politika sadece bazı Devletlerin ülkeleri için geçerli değilse. Bu açıdan bu planın yürümeyeceği açıktır. Kimlik sahibi olmak ve tarih yaratmak için geçmişe dayanmaya neden yoktur. Yeni kurulmuş olmak ve   onurlu bir kimlik kazanmayı hak etmenin yolu senaryo yaratmaktan geçmez.  İşgal edilen Azerbaycan toprakları geri verilmek durumundadır.

III ) AZERBAYCAN TOPRAKLARININ VE  AZERİ TÜRKLERİNİN KADERİ

1 ) AZERBAYCAN DA KIYIM.[24]

19 ve 20. Yüzyıl  Ermeni terörü sonucu on binlerce Türk’ün yer yüzünden silinmesi ile sonuçlanan dehşet verici olaylar ile doludur. 1905,1918,1973,1980 yılları arasında gerçekleşen Ermeni terörü en dehşetlilerindendir. 1918 de Rus Albay Kulge’nin raporunda Ermenilerin kimseye acımadığı ve ellerine geçirdikleri Müslümanları öldürdüklerini ve geçk kadınları duvara diri diri gömmekten çocuk cesetlerini köpeklere atmaktan Bakü sokaklarındaki çıplak kadın cesetlerinden bahsetmiştir.

1905 den bugüne kadar Azeri Türkü’ne yapılan Terör hem seviyesi ve kullanılan dehşet türleri açısından ,vahşet açısından en üst düzeyde olmuştur.Bunu esasen terör olarak nitelemek artık yanlıştır. Bunun adı Türk soykırımıdır.

20 yüzyılın sorunu olarak uluslar arası boyutta ele alınmış konu  Karabağ sorunu ve Hocalı katliamı Azerbaycan için yeni gelişmiş ve aniden oluşmuş bir olay  değildir. Bu sorun 200 senelik geçmişi olan bir sorun olarak bölgenin jeopolitik haritasında yaşanmış  ve yaşanmakta olan 20.000 insanın öldürüldüğü bir savaştır ve Türk’lere karşı bir soykırımdır.

19 yüzyılın başlarında Azerbaycan topraklarına  komşu Devletlerde yaşayan 300.000 Ermeni Ruslar tarafından göç ettirilerek Nahçıvan ,Erivan Dağlık Karabağ mıntıkalarına yerleştirilmiştir. Yıllar boyu Büyük Ermenistan hayâli için çalışan Ermeniler, 1828 yılından itibaren  yerleştirdikleri bölgelerdeki Türkleri katletmişlerdir. Bu katliamlar ile ilgili açıklamalar aşağıda verilmiştir.[25]

Azeri tarihçilerinin açıkladığı gibi bu topraklarda yeni bir tarih yazılmaya başlanmıştır. Azeri topraklarının Rusya ve Farisiler arasında paylaşılması üzerine Rus İmparatoru güney sınırında beşinci ordu olarak kullanmak üzere Ermenileri yerleştirmesi ve onlara  Büyük Ermenistan hayalini aşılaması ve   Denizden Denize Büyük Ermenistan vaadi ile gerçek amacı olan Osmanlı ve Iranı yıpratmak için Ermenileri kullandığı açıktır..

Çoğunluğu Azeri Türkü olan Azerbaycan halkına vaki saldırılar ve terör olayları 19. Yüzyıldan beri başlamış ve Ermeni silahlı birliklerinin 1905-1907 yılları arasında yaptıkları eylemler ile vahşet başlamıştır. I. Dünya savaşının başlaması Ermenilerin Büyük Ermenistan projesini uygulamaya koymak için bir fırsat olarak değerlendirilmiş ve Ruslar tarafında savaşarak 1917 de iktidara gelen Lenin ve Stalin tarafından vaki vaatler ile emelleri şekillenmiştir.

Ermeniler böylece Azerbaycan ve İran topraklarının önemli bir payında tarihsel haklarının bulunduğundan hareket ederek kendilerince emellerine ulaşmak için gayret göstermişlerdir. Yeni yurtlarında arkalarında Ruslar olarak güçlenmeye başlamışlardır. Azeri topraklarına yerleştirilen Ermeniler giderek orada  çoğunluğu oluşturan Azeri Türklerine saldırmışlar ve rahatsız etmişlerdir.

Silahlanarak güçlenen Ermeniler 1905-1907 yılları arasında masum halka saldırmaya ve Büyük Ermenistan hayalleri uğuruna kurulmuş teşkilatları marifeti ile rahatsız etme politikasını sürekli olarak uygulamışlardır.

Ancak 3 Mart 1918 Rusya ile yapılan Brest-Litowsk Anlaşması[26] ile Kars, Ardahan ve Batum’un Türkiye’ye geri verilmesi ve Bolşeviklerin ”Türkiye’de bir Ermenistan devletinin kurulması hayâl bile edilemez” açıklaması ile Ermeni hayalleri o dönem ve şartlar itibariyle  ertelenmiştir. Bolşevik rejimi ittifak Devletleriyle Brest-Litovsk Barış Anlaşmasını imzalayarak I. Dünya Savaşından çıktığı için Kafkas cephesinde bir boşluk oluştuğundan bu durumdan Türk askeri kuvvetleri Azerbaycan’da 1918 de Azerbaycan Demokratik Cumhuriyetinin kurulmasına katkıda bulunmuşlardır[27]. Bu cumhuriyet kısa bir süre devam etmiş ve   sonra Bolşevik Rusya Cumhuriyetine katılmıştır.

Mart 1918 de Kafkas Komiseri Stefan Savulyan Bakü’de iktidarı ele geçirmek için gönderilmiş ve Bolşevik hakimiyetinin kurulması için Ermeni Teröristlerinden yararlanılmıştır. Bu arada sivil Azeri Türklerinin Daşnak Partisinin üç ,dört bin  üyesinin iştiraki ile katledildiği kayıtlarda yazılıdır. Üç gün süren bir katliam olmuş ve Ermeni teröristleri Azeri Türklerinin yaşadığı mahallelere baskın yaparak çocuktan büyüğe kadar herkesi kılıçla kesmişlerdir. İnsanların kulakları burunları kesilmiş ve karınları yarılmıştır. Genç kadınlar diri diri duvara çivilenmiştir.

14 Nisan 1918 Trabzon Barış Kongresi, Mâvera-i Kafkas Federasyonu’nun dağılması, 26 Mayıs 1918 Ermenistan’ın bağımsızlığını ilân etmesi ile yeni bir sayfa açılmıştır.

Ermeniler, SSCB’nin kontrolüne girdikten sonra da terör faaliyetlerinde bulunmuşlar ve  Büyük Ermenistan hayâlini devam ettirmişlerdir. Türkiye’den kaçan, göçen Ermenileri Büyük Ermenistan Devleti olarak adlandırdıkları yerlere yerleştirmişlerdir. Bunlar arasında Azerbaycan’ın Karabağ, Zengezur ve Laçin bölgeleri ile Gürcistan’ın Ahıska bölgesi, Rusya’nın Krasnador vilâyeti başta gelmekteydi.

Tebaa-i Sâdıka, Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra güçlü Türkiye içinde bir şey yapamayacağını anlayınca Azeri topraklarına saldırırken Dünya Devletlerine Türkiye’nin ,Ermenileri katlettiği iddiası ile meşgul etmiş ve işine gelenlerin inanmak istediği senaryolar yaratılmıştır.

1920’deki ‘“Millî Katliâm”, toplam 9800 m2’lik Azerbaycan toprağının Ermenistan’a verilmesi ile sonuçlanmıştır. Bu topraklar, yeni Beyazıt kazasının Basargeçer mahallini, İreva kazasının Bendibaser mahallini, Gence’nin Zengezur kazasını kapsamaktadır.

6 nisan 1920 de Ermeniler Zengezur.,Ordubad köyündeki İslam ahalile  askeri birlikler ile saldırmış ve işkencenin vahşiliğin en iğrencini gerçekleştirmişlerdir.  16 Nisan da Erivan yakınlarında Haçaparak köyüne saldırmışlar ve kadın ve kızlara tecavüz etmişler insanları yakıp ve öldürmüşlerdir.

Mayıs 1920 sonlarında Ermeniler Erivan Uluhanlı Karadağlı İslam köyü ahalisini zorla köyden çıkarmış ve eşyalarını yağma etmişler ve onların göç etmeye zorlamışlardır.

Keza Mayıs 23/24. 1920 de yine 330 den fazla Ermeni süvari Uluhanlı civarında Cebeçalı köyüne saldırmış tüm köy halkını süngüden geçirmiştir..

27 Haziran 1920 gecesi Erivan’da Hacıbayram ve Haberbegli köylerine  baskın yaparak halkın malını yağmalamış ve çoğunu öldürmüştür. Geri kalanını da Aras ırmağından güneye geçerken baskın yaparak öldürmüşlerdir.

Erivan’dan başka yerlere gitmek için Azeri Elçisinin verdiği pasaportla seyahat etmek için trenle Gence ye giden 500 Azeri Türk Gümrü ‘de vagonlardan indirilerek öldürülmüştür.

Kasım 1921’de Zengezur resmen Ermenilere verilmiş, böylece Azerbaycan Nahçıvan’dan sunî olarak ayrılmıştır. 1922’de ise Gökçe ve Dilican Ermenilere terk edilmiştir.

1936 larda Ermeniler Azeri adlarının değiştirilmesini öngörülmüştür.

Stalin’in 1944 yılında sürgüne gönderdiği Ahıska Türklerinin yerine yerleşen Ermeniler,  Gürcistan’ın başına dert olurken, Karadeniz bölgesindeki Krasnodor’a yerleşen ve “Amşen Ermenileri” adıyla tanınan Ermeniler de Rusya’nın başına dert olmuştur.

1948-1953,1988-1989 yıllarında Azerbaycanlılar Ermenilerin işgal ettiği topraklardan göç ettirilmiştir.

ERİVAN ELDEN GİDİYOR[28]

1947 yılında Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Birliği Bakanlar Kurulu, Ermenistan’dan Azeri Türklerinin Azerbaycan Sovyet sosyalist Cumhuriyetinin Aras sahillerine göç ettirilmesine dair karar çıkarmıştır. Şöyle ki,  1945 yılında Dağlık Karabağ’ın Ermenistan’a verilmesi konusunda Stalin’e  Ermeni Komünist Partisi Başkanı Arutunyan talepte bulunmuş ve Stalin bu talebi Azerbaycan Komünist Partisi Başkanı Cafer Bağirop’a göndermiştir. Bağirop cevaben nüfusun tamamımın Azerilerden oluştuğunu Şuşa’nın Azerbaycan da kalması gerektiğini bildirmiş ve fakat buna rağmen SSCB Bakanlar kurulu 23.Aralık 1947 tarihli kararında Ermenistan’da yaşayan Türklerin Azerbaycanlı adı altında Kura- ARAS  ovasına sürülmesine karar vermiştir.Böylece   Ermenistan’daki Azeriler sürgün edilmişlerdir.

Stalin tarafından 1948-1953 yılları arasında Azeri Türklerinin göç ettirildiğinde Ermeniler de bir yandan ekonomik ve sosyal ve manevi açıdan önemli ve stratejik yaşam bölgelerini Azerilerden temizlemişlerdir. Birinci aşamada İREVAN Hanlığının kurulu bulunduğu bölge ki bugün ERİVAN olarak anılmaktadır, bu şehrin yakınlarındaki yaşam yerleri Azerilerden temizlenir ve sonra il merkezleri , köy ve kasabaların insanları göç ettirilir. Bu göç zamanında on binlerce Azeri Türkü ölür. Müslüman’ı öldürmek gerektiği inancı teröristlerde hakim bir duygudur. Bu dönemde suda boğularak , kafası kesilerek elektrik verilerek kıyım gerçekleştirilmiştir. İşkence had safhadadır.

Gürcistan’ın Türkiye sınırındaki Cahaveti vilâyeti (Ahılkelek ve Ninotsminda ilçeleri) ve Mesket vilâyeti (Ahaltsihe, Adigeni, Aspindza, Borjomi ilçeleri) Ahıska Türklerinin zorunlu göçü ve SSCB’nin yıkılmasıyla burada yaşayan Rusların göçü nedeniyle Ermenilerin nüfusunun oranının artmasına neden olmuş ve  çoğunluğun Ermenilerin eline geçmiş olması nedeniyle koyu Ermeni milliyetçiliği başlamıştır. Ermeniler, süratle Cavah Hareketini kurmuşlar ve çatışmalara başlamışlardır. Ana amaç, Ermenistan’ın kuzeyinde bulunan bu bölgeyi de Ermenistan’a bağlamaktır.

1980 li yıllarında Daşnakların Terör Örgütünün çok sayıda silah aldığı ve Azerbaycan arazisi olan Dağlık Karabağ’a teröristleri konuşlandırdığı görülür. Bu teröristlerin arasında 400 tane Fransa’dan gelmiş olanlarının da varlığı Azeri kaynaklarında kayıtlıdır.

1988-1994 dönemi Ermenistan Devletinin terör siyaseti ile kendisini hissettirdiği ve yıldırma politikalarını arttırdığı dönemlerdir. 1989 -1991 yılları Azeri Türklerinin muhatap kaldığı en kanlı  tarihi olmuştur.

DAĞLIK KARABAĞ ELDEN ÇIKIYOR[29]

Kızılordu döneminde Azerbaycan ve Ermeniler arasında sınır ihtilafları devam etmiş ve Ermeniler Karabağ ve Zengezur bölgelerini işgal etmişlerdi. 10 Ağustos 1920 tarihinde Erivan’da yapılan Rusya Ermenistan Anlaşmasına göre, Rusya Ermenistan’ın bağımsızlığını tanımış ancak Karabağ, Zengezur ve Nehçıvan toprakları tartışmalı kalmıştır.Bu dönemde Azerbeycan da Neriman Nerimov yönetimde bulunmaktaydı ve Zengezur Azerbeycan’dan koparılmak için Bolşevikler ile Ermeniler birlikte hareket etmişlerdir. Zengezur  Azeri coğrafyasında eski bir Türk yurdu olarak çok önemli bulunmaktadır. V Türkiye Ermenistan İran ve Nahçıvan arasındaki doğal sınır dağlık bölgededir. Ayrıca Zengezur Dağlık karabağ ile Ermenistan arasında bir koridordur. Bu bölgede Ermeniler bir çok köyü yakmış yıkmış ve etnik temizlik yapmıştır. Neriman Nerimanov ‘un özel gayretleri ile Rusya Kominist Partisi Zengezur ve Nahçıvan topraklarını Ermenistana vermeyi uygun görmemiştir. Ancak daha sonra Zengezur un önemli bir kısmı Ermenilere verilmiş ve Neriman Nerimov aldatılmıştır. Böylece Nahçıvan Azerbaycan’dan ayrılmış kara yolu kesilmiştir.Bu olay Ermenilerin cesaretlenmesine neden olmuştur.

13 Şubat 1988 tarihinde Dağlık Karabağ  kentinde gösteri yapan Taşnak Terör Örgütü[30]  Dağlık Karabağ’ın Azerbaycan’dan alınarak Ermenistan’a verilmesini talep etmişlerdir. İlk olarak iki Azeri Türkü vahşice öldürülmüştür. ve 18 Şubat 1988 tarihinde ilk Azeri göçmenler Bakü’ye gelmeye başlamıştır. Ancak geri gönderilmişlerdir. Göçmenler ,bunun üzerine Sumgayit e gitmiş ve orada barınmışlar ve 180-200 bin Azeri Ermenistan’dan kovulmuştur.      Burada belirtmek gerekir ki 1988 tarihinde Erivan’da Azeri Türkleri yaşamaktadır. Ancak göç ettirilmeye zorlanmaları sonucu Azerbaycan topraklarında yaşayan  Ermenilerin de  Azerbaycan’dan göç ettirilmesine yol açmıştır. Ancak göç eden Ermenilerin hiçbir tanesi öldürülmemiş veya işkenceye maruz kalmadığı gibi eşyalarını ve haralarını birlikte götürmüş veya Azerilere satmışlardır. Oysa göçe zorlanan ve sağ olarak Azerbaycan’na gelen Azeri Türklerinin başına aynı şey gelmemiş kış günü aç susuz ve çıplak olarak yürüyerek Azeri topraklarına ulaşmaya çalışmışlar ve bu arada bir çoğu telef olmuştur.

Bir çok kere tarihi topraklarından SSCB döneminde  sürgün edilmiş Azeriler için bu sürgün ilk sürgünlerden bir diğeri değildir çünkü çok önceleri de SSCB yönetimi tarafından sürekli sürgüne muhatap olmuşlardır. Ancak 1960 lar da Bolşevik prensiplerinin uygulanabildiği Rus kaynaklarında belirtilmiştir.

26 Şubat 1988 Sumgayt olayı. Robert Koçaryanın başkanlığında Krug Ermeni Terör Teşkilatı Ermenistan’dan kovulmuş Azeri Türklerinin yerleştiği Sumgayt ta katliam yapmıştır.Mahkeme tutanaklarına göre bu olaylar gerçekleşirken zengin Ermeniler şehri terk etmişler ve bu katliamda beş Ermeni’nin de öldüğü kayıtlarda belirtilmiştir.

1989 da Tiflis Bakü yolunda sivil halk otobüsü bombalanmıştır.

20 Ocak 1990 tarihinde Gorbaçov un emri ile Rus askerleri Bakü’ye saldırmıştır. Bu askerlerin çoğunun Ermeni asıllı olduğunu belirtmek gerekir. Bu olay üzerine Azerbaycan bağımsızlığını ilan etmiş ve birlikten ayrılmıştır. Haydar Aliyev  ordunun bu tutumuna Moskova’da itiraz etmiş ve Nahçıvana gelmiştir. Bu sebeple Cumhurbaşkanlığına giden yol açılmıştır. Nahçıvan otonom bölgesi olduğundan ilk önce Nahçıvan Ali Meclis Başkanı olmuştur.

18 Şubat 1990 da Laçin yolu üzerinde yolcu otobüsü bombalanmıştır.10.08.1990 Moskova Bakü treni bombalanmıştır.

1990’lı yıllarda Ermeniler Azerbaycan’a hücum ederek Karabağ dahil, Azerbaycan’ın 1/5 toprağını işgal etmişlerdir. Katliamlarla zafer kazandıklarının zan eden Ermeniler toprak taleplerinin yinelemişlerdir. Azerbaycan da sistematik bir mücadeleye girmişlerdir. 20.11.1991 de  Helikopterler yakılmıştır

1991-1992 Spitak Depremi sebebiyle Azerbaycan’dan  gönderilen içinde 100 den fazla insan ve yardım olan uçağın düşmesi üzerine Ermenistan’da onlar için Abide yapılması talebi red olunmuştur. Bu da Ermenilerin yaklaşıma sıcak bakmadıklarının bir göstergesi olarak Azerilerce algılanmaktadır.

1991 yılında Yeltsin zamanında Azerbaycan’dan bu olayların çözümü için Moskovaya giden Demokrat temsilcileri kabul etmeyerek ben onların Ermeni kanına bulanmış ellerini sıkamam dediği söylenmektedir. Ayrıca Yeltsin Ermeni Cumhurbaşkanı Petrosyanı bağrına basarak o Türkleri senin önünde diz çöktüreceğim dediği an ve resimleri Azerbaycanlıları son derece incitmiştir.[31]

28.01.1992 Ağdan –Susan havayolları helikopterleri teröristler tarafından düşürülmüştür. 1992 ocak ayında Karadağ köyü sakinleri esir alınmış ve Ermeni Teröristler tarafından 117 kişi öldürülmüştür. 25-26 Şubat 1992 tarihinde Hocalı Soykırımı Gerçekleşmiştir.

Ermeni silahlı güçleri Suşa Hocalı yolu etrafını  Han kentinde yerleşik Rusların 366 alayının iştiraki ve teknik yardımı ile işgal ederek Dağlık Karabağ’da HOCALI kentinde Azeri Türküne soykırım yapmışlardır. Hocalı çok önemli bir merkezdir. Havaalanı vardır ve etrafı çevrili Ermenistan için stratejik bir yer olup Karabağ’a ulaşımın sağlanacağı yerdir.

HOCALI da 613 kişi bir gecede özel işkenceler görerek öldürülmüştür. Hamile kadınların karnı kesilmiş içine kocasının başı konmuş kafa derisi soyulmuş ,cesetler doğranmıştır.

6 Eylül 1993   Haydar Aliyev’in Rusya Ermenistan ilişkilerini düzenlemek için Kremlinde Yeltsin ile görüşmesinin olumlu bir başlangıç olduğu söylenebilmekte ve bunun sonucu 26 Eylül’de Azerbaycan Bağımsız Devletler Birliğine Katılmıştır.

19 Mart 1994 Bakü Metro istasyonunda patlama olmuştur. Mahkeme tutanakları da Terörün Ermenistan gizli servisi tarafından hazırlanmış olduğu ve Sadval Teşkilatı tarafından gerçekleştirildiği belirtilmiştir. Bu teşkilat tarafından  Ermeni Milli İstihbarat Teşkilatının yapılandırıldığı  ve silahlandırıldığı ve örgütlediği belirtilir.

03 Temmuz 1994 Bakü Metrosunda 28 Mayıs Gençlik istasyonunda bir patlama da savaş esiri  Azer Salmanoğlu na yaptırtılır.[32]

1995-1998 tarihleri arasında Azerbaycanda terörist eylemleri yapanların hepsinin silahlarını Ermenistan’dan aldığı yine mahkeme kayıtlarındaki belgeler ile sabit olmuştur. Ermenistan’ın Azerbaycan’da terörist eylem yaptığı delilleri ile belirtilmiştir. Bu terör eylemleri  Ermenistan’ın Azerbaycan’ı işgal etme siyasetinin bir parçasıdır.

Ermeniler Dünyaya  kendilerini mazlum göstererek vahşet yaratma konusunda Azeri Türklerine karşı uyguladıkları sistemli yok etme politikasını uzmanca gerçekleştirmiş ve gerçekleştirmektedirler.

Gerçekleştirilen işkenceler uluslar arası hukuka son derece aykırı olmakla beraber yüzlerce Azeri Türk’ünün esir  olarak öldürüldüğü gerçeği göz ardı edilmiştir. Esir olarak götürülenlere ne yapıldığı sonları hakkında hiçbir bilgi olmadığı söylenmektedir.  Esir kamplarında Türk esirlere zorla marş söylettirildiği işkence yapıldığı göğüslerine  HAÇ dağlandığı ,vücutlarından parçalar kesilip yedirildiği, hastahanede aç susuz ve bakımsız bırakılarak ölüme terk etmeler ,bilinmeyen ilaçlar ile bilinmeyen hastalıklar ve şekil bozuklukları yaratıldığı, vakıaları Azeri kayıtlarında yer almaktadır.[33]

Azerbaycan’daki görüntüler asrımızda gerçekleşmiş olayların görüntüleri olarak öldürmenin zevk olarak görüldüğü ve mutluluk olduğunu sanki sergilemektedir.

1992 de Azeri Türklerinin başına getirilen HOCALI KATLİAMI olarak tarihe geçmiş katliam artık SOYKIRIM olarak adlandırılması gerekmektedir. Bunun gibi bir katliam Dünyanın başka yerinde yapılmış olsaydı Azeriler sormaktadır DÜNYA MİLLETLERİ NE YAPAR DI? NE REAKSİYON VERİR Dİ? Ve ekliyorlar bu durum başka milletlerin başına gelseydi Ermeniler soykırım yapan bir halk olarak tanıtılır ve lanetlenirdi.  Dünyanın adaletine bu olay bakımından güvenlerini kaybetmiş Azeri Türkleri Dünya uluslarının sessiz kalmasından ve Uluslar arası belgelere riayet edilmemesinden yakınmaktadırlar.  Katledilen Türkler olduğundan Dünya milletleri yine Ermenileri tutmuştur. Yumuşak geçiş senaryoları ile Azerbaycan  dış politikası sözde uzlaşmaya götürülmektedir.

İki aylık bebeklerin, doğmamış ceninlerin, parçalandığı,hamile kadınların karnına kocasının kesilen başının sokulduğu  ,yaşlılara zulmedilerek katledildiği bu gaddarlık nedir diye soruyorlar? Bu SOYKIRIM DEĞİLMİ ? Soykırım tanımına uymuyor mu? Diye sormaktadırlar dünya uluslarına. Ancak Azeri Türkleri dünya uluslarının bunu fevkalade iyi anladığını ve fakat bu katliamı nitelendirmemeyi uygun bulduğunu idrak etmiştir.

Bu durum aslında Türk Dünyasına yabancı bir uygulama değildir, Dünya siyasetinin iç yüzüdür. Bir ulusun başına felaket gelmiştir Dünya uluslarının bunun karşısında adaletli olması ve tekrarını engellemek için yaptırımının olması gerekmektedir. İnsancıllığın yaygınlaştırılmasının istendiği dünyada gelecek nesillerin başına bu gibi olayların gelmemesi için Adalet ve İnsan Haklarını saygı gereklidir.

HOCALI KATLİAMI  İnsan Hakları Bağlamında ,Kadın ve Çocuk Hakları bağlamında uluslar arası kuruluşların ayağa kalkması gereken bir olay değil midir?

Gelecek nesiller bu olayı gerçekleştiren ve muhatap olanları ve sebep olanları ve engellemeyenleri çok ağır bir biçimde eleştirecek ve nefretle anacaktır.

İnsanlık tarihinin yüz karası 26 Şubat 1992 Türkün Dünyaya Feryat ettiği gece, katliamı gerçekleştirenlerin ,Ermenilerin gerçek yüz ve niyetlerine NEDEN DÜNYA DUYARSIZ diye soruyor Azeri Türkleri. Ancak ekliyorlar biz kabahatliyiz. Biz düşmanlık hislerini bilmiyorduk. Hataları ve yanlışlıkları içimizde arıyorduk. Oysa Ermeniler ulusal şuur yaratarak eylemi birlikte götürmüştür. Bizim ulusal şuurumuz yeni uyanıyor.[34] Ermenileri Tüm dünya devletleri destekliyor. Çar dan başlayarak Lenin Gorbaçov Yeltsin hepsi Ermenilerin ulus olmasını Devlet kurmasını istemiştir , buna ilaveten diğer devletlerin yardımını da hesaba katarsak  biz Azeri Türklerinin ne kadar yalnız kaldığı ortaya çıkar.

DEMEKTEDİR AZERİ TÜRKLERİ

 

AZERBEYCAN İLE İLGİLİ ULUSLAR ARASI BELGELER

a )  KARS ANLAŞMASI:

Türkiye BMM ile  ,Ermenistan. Azerbaycan, ve Gürcistan Cumhuriyetler Birliği arasında 16 Mart 1921 de akdedilmiş KARS ANLAŞMASI önemli bir anlaşma olarak Nahcıvan’ın Garantörlüğünün Türkiye’de olmasını sağlamıştır.

Anlaşma halen geçerlidir. Anlaşmanın 5. maddesi:

“ Türkiye Hükümeti ile Ermenistan ve Azerbaycan Hükümetleri işbu anlaşmanın           üçüncü maddesinde belirtilmiş hudutlar dahilinde  olmak üzere NAHÇIVAN   mıntıkasının Azerbaycan himayesinde muhtar bir arazi teşkil etmesi hususunda             anlaşmışlardır.”

Anlaşmanın 6. maddesi:

“ Türkiye öncelikle işbu maddede tahsis ve tayin edilmiş olunan mahaller ahalisi her cemaatin dini ve kültürel hak ve  hukukunu sağlayacak  ( vasi ) geniş bir otonomiyi yönetmekle yükümlü olarak söz konusu yörelerde halkın arzularına uygun bir yerde kusursuz ve eksiksiz olarak tasarrufta bulunmalarına imkan sağlayacak ve ikinci olarak Batum limanı yolu ile Türkiye’ye ithal veya Türkiye’den ihraç olunacak bilcümle mevat ile ticari eşyayı gümrük resmine tabi tutulmayarak engelsiz ve mevani bilcümle rüsüm ve tekaliften muaf

olarak serbest bir surette imrarı hakkı ,her nevi özel masraftan müstesna olarak Batum limanından yararlanma hakkı ile birlikte Türkiye’ye  sağlanmak şartı ile ,Batum liman ve şehrinin ve işbu anlaşmanın 4. md. de bulunan ve Batum livasına ait olan arazinin hakkı metbuiyetini Gürcistana terke rıza gösterir. Bu maddenin uygulanması için işbu anlaşmanın imzasından sonra derhal ilgili tarafların temsilcilerinden oluşan bir komisyon oluşturulacaktır.

Keza  Anlaşmanın 3 nolu zeyilnamesinde Nahcıvan arazisinin sınırları belirtilmiştir.[35]

Bu anlaşma ile Türkiye Nahcıvan açısından garantör Devlet bulunmaktadır. Esasen bu garantörlük nedeniyledir ki Ermenistan tarafından el konulamamaktadır. 1993 yılında bu anlaşma Haydar Aliyev ve Süleyman Demirel tarafından yenilenmiştir.

b )  BREST-LİTOVSK ANLAŞMASI

Azerbaycan açısından önemli bir diğer anlaşma ise 3 Mart 1918 tarihinde Brest –Litovsk Anlaşmasıdır. Almanya,Avusturya Macaristan, Bulgaristan ve Türkiye bir tarafta ve diğer tarafta  da Rusya olmak üzere yapılmış  anlaşmaya göre daha önce Rusya’nın hakimiyetinde olan bir takım topraklardan Rusya’nın çekilmesine ve bu topraklar üzerinde hak sahibi olmayacağına ve  iç işlerine karışmayacağına ve bu topraklarda yaşayan halkların kendi kaderlerini kendilerinin bu anlaşmaya göre tayin edileceği konularını içeren bir anlaşmadır.

Anlaşmanın 4. maddesinde:

Anlaşmaya varılır varılmaz ve Rusya askerlerini terhis ederek Almanya’dan  çekilecek ve Rusya bütün gücü ile derhal doğu Anadolu topraklarından geri çekilmeyi garanti ederek  buraları yasal sahibine verecektir.

Ardahan ,Kars ve Batum bölgeleri de aynı şekilde gecikmeksizin Rus askerlerinden temizlenecektir. Rusya bu bölgelerin ulusal veya uluslar arası yeniden yapılanmalarına karışmayacak ve bu işin anlaşmaya göre komşu ülkeler ile özellikle Türkiye ile  yapılmasında  yöre halkına bırakacaktır.[36]

Bu anlaşma sonunda oluşan boşluktan yararlanarak kısa bir süre için Azerbaycan Devleti kurulmuş ancak sonradan Rusya hakimiyetine girmiştir.

 

c ) TÜRKİYE-RUSYA MUAHEDENAMESİ

16.mart 1921 tarihinde Moskova’da yapılan Türkiye Rusya Dostluk Anlaşmasının 3. maddesi :

Akid taraflar işbu anlaşmanın I ( S ) işaretli zeylinde tayin ve tasrih olunan hudut dahilindeki Nahcıvan kit’asının haiz olacağı hakkı himayeyi bir Devleti saliseye asla terk

etmemek şartı ile Azerbaycan himayesinde  muhtar bir arazi teşkil eylemesi hususunda anlaşmışlardır. [37]

 

d ) BİRLEŞMİŞ MİLLETLER GÜVENLİK KONSEYİ KARARLARI

Ermenistan tarafından  Azebaycan topraklarında  işgal ettiği bölgelerden çekilmesine yönelik Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararları verilmiştir .

aa ) 822 Sayılı Karar birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından 3205 .toplantıda 30 Nisan 1993 tarihinde alınmıştır.

Buna göre, Güvenlik Konseyi  Karabağ ihtilafı ile ilgili olarak, 14.nisan 1993 tarihli rapora intizaren Ermeni ve Azeri Devletleri arasındaki işgal ile ilgili ciddi kesin görüşünü açıklayarak bölgedeki tehlikeye işaret ederek asker içinde artan düşmanlık duygularının özellikle de son işgal edilen Kelbadyar bölgesinde arttığını ,bu durumun sulh ve güvenliği bölgede tehlikeye soktuğunu ,derhal düşmanca hareketlere son verilmesini işgal güçlerinin geri çekilmesini ve tarafların sorunu hal etmek için müzakerelere başlamasını ,uluslar arası insani yardım için görevlendirilmesini ve sivil halkın çektiği eziyetlere son verilmesini ve Avrupa Güvenlik ve İş Birliği Konferansı ve Minsk Grubunun durumu değerlendirmesine ve özellikle Kelbaryar Bölgesi ile ilgili müteakip raporları Konseye vermesini istemiştir.

bb ) 853 Sayılı Karar Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından 325. . toplantıda 29.Temmuz 1993 tarihinde alınmıştır.

Buna göre: 822 sayılı 30.Nisan 1993 tarihle alınmış kararda belirtildiği ve 27. Haziran 1993 tarihle verilmiş rapor doğrultusunda , Ermeni  ve Azerbaycan Devletleri arasındaki ilişki ve tansiyon kötüleşmekte olduğu konusunda ciddi endişeler bulunmakta olduğu, acil önlem alınmasının sağlanması  gerektiği anlaşılarak bu durumun o bölgede  sulh ve güvenliği tehlikeye soktuğu  bilinci ile  Azerbaycan Devletinde kendi yerinden çıkarılan büyük sayıdaki sivil Azeriler ciddi acil vaka olarak  insancıl yardıma gereksinimleri olduğu hususunda büyük kaygıları bulunduğu tekrar vurgulanmakta ve Hükümranlık haklarının ve Azerbaycan Devletinin  ve aynı bölgedeki diğer Devletlerin   bölgesel bütünlüğünün yeniden  sağlanması ve yine uluslar arası sınırlara dokunulmazlık   ve güç kullanarak toprak edinmenin   kabul edilemez  olduğunu vurgulamıştır.

Agdam da ki el koyma ve Azerbaycan Devletinin diğer yerlerdeki topraklarına vaki işgalin   kınandığı belirtilmiş  diğer kınanan hususların bölgedeki düşmanca fiiller olduğu ve özellikle sivillere yönelik yerleşim bölgelerindeki  bombardımanlar olduğu keza açıklanmıştır.

Ermenistan Devletinden derhal düşmanca hareketlerine son vermesi ve  tamamen ve şartsız işgal ettiği Agdam bölgesinden  ve bu arada işgal ettiği Azerbaycan Devleti topraklarından işgal kuvvetlerini çekmesi talep edilmiştir.

cc ) 874 Sayılı karar Birleşmiş milletler Güvenlik Konseyi tarafından 3229 nolu toplantıda 14 Ekim 1993 tarihinde alınmıştır.

Bu toplantıda 822 ve 853 sayılı kararlara atıf yapılmış ve olayın ciddiyeti üzerinde durulmuş bu sorunun devamı halinde yörenin sulh ve güvenliğinin ciddi tehlike altında olduğu vurgulanmış, yüksek düzeyde toplantıların Moskova da yapılarak sorunun sulhen halli konusunda gelişmenin ümit edildiği Azerbaycan Devletinin hükümranlığı ve bölgenin güvenliği  üzerinde tekrar duruluş ve aynı zamanda uluslar arası sınırların ihlal edilmesinin kabul edilebilir bir yanının olmadığı güç kullanılarak toprak elde edinilemeyeceği vurgulanmıştır. Rus Federasyonunun ve Minsk Grubunun yardımı ile taraflar arasında sürekli ateş kesin sağlanması vğe Minsk Grubu ile ilgili çalışmalar için program yapılması  ve konu üzerinde ciddi olarak durulması kararlaştırılmıştır.

dd ) 884 Sayılı karar Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından 3313 nolu toplantıda 12 Kasım 1993 tarihinde alınmıştır.

Bu kararda 822,853 ve 874 sayılı kararlara atıf yapılmış ve aynı şekilde sulh müzakerelerinin çerçevesinin Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansında sonsuz bir güçle hal edilmesi gerektiğini ve ihtilafın devamının tehlikeli boyutta olduğunu ve işgalci askerlerin düşmanca duygularının arttığını ,Azerbaycan Devletinin hükümranlık hakları ve toprak bütünlüğünün güvenliği üzerinde tekrar durarak ve son dönemde yeniden başlayan düşmanlık hisleri göstergesi olan  ateşkes ihlallerini  kınayarak, Azeri göçmenler ile ilgili insani yardımın acil harekete geçmesini Ermeni Devletinden Birleşmiş milletler kararlarına uymasına talep etmiştir.

e )  AGİT Minsk Grubu 1992-2005  AVRUPA GÜVENLİK VE İŞBİRLİĞİ TEŞKİLATI

30 ocak 1992 tarihinde Azerbaycan ve Ermenistan AGİT e üye olmuş aralarındaki  sorunların çözülmesi için AGİT temsilcileri bölgeye gönderilmiştir. Yapılan incelemeler sonucunda Karabağ’ın Azerbaycan’a ait olduğuna karar verilmiştir.

AGİT Minsk grubu 9-11 Eylül 1993 te Moskova’da toplantı yapmış ancak bir sonuç elde edilmemiştir.

1994 yılında Azerbaycan ve Ermenistan arasında ATEŞ KES antlaşması yapılmışsa da bunun bir sonucu olmadığı gibi Azerbaycan topraklarının işgaline son vermemiştir.

1997 yılında AGİT Minsk grubu  Ermenistan’ın bir kısım yerlerden çekilmesine dair bir karar almış ve o dönem Ermenistan Başkanı Petrosyan sıcak karşılamışsa da 1998 de Robert Koçaryanın Devlet Başkanı olması ile birlikte barış süreci sona ermiştir.

1999 yılında AGİT Minsk grubu kontrolünde olmak üzere Rusya Azerbaycan ve Ermenistan’ın Karabağ’da ortak devlet kurması önerisi 1996 Lizbon Kararlarının hiçe sayılması anlamında olarak Azerbaycan tarafından kabul edilemeyecek bir öneri olduğu için reddedilmiştir.

1999 da Amerika Başkanı Bill Clinton Azerbaycan ve Ermenistan arasında arabuluculuk yapmak istemiş ancak bir sonuç çıkmamıştır.

2001 yılında bu sefer W. Bush  Haydar Aliyev ve Robert Koçaryan bir araya gelmiş ancak bir sonuç alınmamıştır.

2002 yılında AGİT Viyana’da Azeri ve Ermeni sorununu çözmek için toplanmış ve iki ülkenin yetkililerinin bir araya gelerek sorunu çözmeleri istenmişse de bir sonuç alınmamıştır.

02.Ekim 2002 de AGİT Minsk Grubu üyelerini Haydar Aliyev Bakü’ye davet ederek , Karabağ sorununu hal etmek için uğraşan uluslar arası kuruluşların sorunu çözeceğine dair inancın yitirilmiş olduğunu ve Karabağ cumhurbaşkanlığı seçimini kazanan Arkadi Gukasyan’a gönderilen tebrik mesajlarının Azerbaycan Kamu oyunu rencide ettiğini belirtmiş ve 2003 yılında da AGİT çalışmaları Azerbaycan ve Ermenistan devlet başkanlıkları seçimleri nedeniyle askıya alınmıştır.  AGİT Misk Gurubu eş  başkanları Birleşmiş Milletlerin  Ermenistan tarafından yapılmış işgale ilişkin aldığı kararların uygulanmasının istenmemesi ve  Ermenistan’ın uluslar arası hukuk kurallarına uymaması nedeniyle bir sonuç alınamayacağını belirtmiştir.[38]

Keza 28. Nisan 2004 yılında Avrupa Ekonomik Zirvesine katılan İlham Aliyev ve Robert Koçaryan arasında ikili görüşme yapılmış bu görüşmeye AGİT Minsk grubu  Fransa, Rusya da katılmıştı.[39]

2005 ocak ayında Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Genel Kurulu Ermenistan’ın Azerbaycan topraklarını işgal ettiğine dair yeni bir karar çıkarmıştır.

Bu karar Azerbaycan topraklarının işgal edildiğine dair ikinci kez teyit niteliğinde bir karar olmaktan öteye gitmemiştir. Sadece Azerbaycan halkına bir teselli niteliğindedir. Herhangi bir çözüm için Birleşmiş Milletlerinden sadır olmamaktadır. Bunun çözümünün Azerbaycan yönetimi tarafından ancak mümkün olduğu uluslar arası platformda da kabul edilen bir görüş olarak belirlenmektedir.

 

GENEL DEĞERLENDİRME

İkiyüz yıldır  vazgeçilemeyen hırs ve düşmanlıkla süren gerek Osmanlı topraklarında gerçekleşmiş  ve gerekse Azerbaycan’da yaşanan bu  cinnetin bedelini nesiller nefretle ve kinle ödemektedirler. Başlangıçta Ermenileri kullanarak onları kendi emelleri doğrultusunda fiiller ika etmeye sevk eden Devletler şimdi de kurulan Ermeni Devletini uluslararası kurallara aykırı davranışlarını dahi görmezden gelerek desteklemektedirler. Ancak Birleşmiş Milletler Kararı karşısında olayların kendi kontrollerinden çıktığını görmeye başlamışlardır.

1948 e kadar savaş veya terör olarak nitelenen ancak 1948 den sonra soykırım olarak adlandıracağımız bu kıyımları gerçekleştiren failler ordusu  Dünyanın her yerinden Ermenistan’da toplanarak emellerini gerçekleştirmek için masum Azeri Türk halkının üzerine saldırmıştır. Failler uluslar arası kurallara kendileri için uymamayı adet haline getirmiş ancak uluslar arası Arenada gündem yaratma başarısını arkalarına güçlü Devletleri olarak sürdürmüşler ve Azeri Türklerinin yok olmasına varan eylemlerini bu destekle gerçekleştirmişlerdir. Azeri halkı bu politikalara yabancıdır. Bolşevik rejimin kurallarına uymanın gereği olarak ulus bilincinden yoksun yetişen nesilleri birlik kurallarının sistemi içinde sorunlarının çözülmediğini dünya siyasasının farklı olduğunu , yeni görmeye başladıklarını itiraf etmektedirler.

Azerbaycan topraklarının işgali üzerinden bu kadar zaman geçmesine rağmen kendi menfaatleri için aynı yöntemleri değişik versiyonlar ile kullanmaya ve körüklemeye devam eden Ermeniler ,nesillere ve Dünya Devletlerine gerçek dışı ve yanlış bilgileri bilimsel gerçekler olarak aktarmaya gayret ederek önceleri bir savaş olarak ortaçağ dönemlerinin tekniği ile  insanlar üzerinde geri ve gelişmemişlik izleri taşıyan yöntemlerini uygulamış ve savaş adı altında kıyım gerçekleştirmiş ve kendine yurt edinmek istemiştir. Daha sonra gerçekleştirdiği  eylemler ise 09 aralık 1948 tarihinde Birleşmiş Milletler Soykırım Suçunun

Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesine uyum içinde olarak AZERİ TÜRKELERİNE KARŞI  SOYKIRIM TEŞKİL ETMİŞTİR. Tarih bunu böyle kabul etmek zorundadır.

Halen Azerbaycan da saldırılara devam eden Ermenistan güçleri, bir sonuca varmak için tüm gayretleri ile çaba göstermektedirler. SONUÇ iki deniz arasında vaad edilen bir toprak parçasında Büyük Ermenistan’ın kurulmasıdır. Aslında iki yüz senedir kendilerine Rusya tarafından o dönemlerdeki çıkarları gereği vaat edilmiş bir yapılanmayı bugün Dünya Devletlerinin de istediğini görmezlikten gelemeyiz. Çünkü amaçlardan bazıları şöyle özetlenebilir:

a)      Asya ve Anadolu’da Türk unsurunun birleşmesini engellemek. Aralarına Hıristiyan unsuru sokmak

b)      Rusya’nın sıcak denize inmesi hayalinin Ermenistan Devletinin hayali olması.

c)      Karadeniz’e açılmak ve boğazlardan geçmek

d)      Anadolu’yu Türklerden temizlemek

e)      Azerbaycan topraklarına sahip olmak Hazar Denizine dayanmak ve PETROLÜ ele geçirmek .

Bu amaç aslında Türkiye’nin de yabancı olmadığı Dünya siyasasının gündeminden hiçbir zaman inmemiş ve inmeyecek bir hayaldir. Ancak güçlü Türkiye’de etkilerini politik bir takım taleplerle ve karşılığında uluslar arası yaptırımlarla göstermekte ise de,  Azerbaycan açısından çok acı ve vahim sonuçlar doğuran nitelikte insan kıyımları ve yerleşim bölgelerinin yakılıp yıkılıp ,yağma edilerek tarihten silinmesine varan boyuta ulaşmıştır.

Ermeniler için yeni bir tarih yazma hazırlıkları yapılmaktadır. Azeri Türklerinin tarihleri yok olmuş, eski kültürün enkaz haline geldiği yerlerde Ermeniler kendi tarihlerini yazmaya başlamışlardır.  Camilerin yerle bir edildiği ,Selçukludan kalan tarihi eserlerin yok edildiği bir Karabağ ve diğer işgal edilen yerlerde yaşanan  acı geri alınma ile bitmeyeceği gibi işkence ile öldürülmüş Azeri Türklerinin kaldı ise ailelerinin dostlarının çocuklarının anılarını silmek te o kadar kolay olmayacağa benzer.

Azeri Türklerinin bir kısmı inançlarını yitirmiş bir kısmı da uluslar arası politikaları öğrenmeye ve aynı silahlarla savaşmak gerektiğini anlamıştır.Azeri Türk  toplumunda, ulusçuluğun üçüncü bin yılda önemli olduğunu ve ne globalleşmenin ve ne de ekonomik özgürlüğün ulusal bilinçsiz gerçekleşemeyeceğini görmüşlerdir. Azeriler insanlık dramı olarak tavsif edilen ve 1948 e kadar olan vakıaların Dünya Savaşları bağlamında değerlendirilmek gerektiği bilinci ile savaşın kaderine razı oldukları halde 1948 den sonraki CİNNET olarak değerlenebilecek olayların ,kıyımların Soykırım olduğu gerçeği karşısında uluslar arası kararların uygulanmasını sabırla beklemektedirler.

Adil Dünya siyaseti nerededir diye sormaktadırlar? Gerek Avrupa Birliği ve gerekse Birleşmiş Milletler ve organizasyonlarının amacı İNSAN HAKLARI nı sağlamak değil midir? Çocuk Kadın yaşlının korunması için onca uluslar arası belgeler yapılmamış mıdır? İnsanın özgür ,insana layık bir konumda yaşamasını sağlamaya yönelik her türlü önlemin alınması için bu kadar örgüt kurulmamış mıdır? Bu kadar insan bu kuruluşlarda çalışıp İnsan Hakkının sağlanmasına yönelik uygulamalar üretmiyor mu? Öyleyse neden AZERBEYCAN TÜRKLERİ bu platformda bir yere sahip değildir?

YIL 2006 İŞGAL EDİLEN TOPRAKLARIMIZ ULUSLAR ARASI HUKUK KURALLARINA GÖRE  NEDEN GERİ VERİLEMİYOR ?  Diye soruyor Azerbaycanlı aydınlar, vatanseverler, tarihini bilenler , sabırlı ve toleranslı olan sevgi dolu AZERİ TÜRKLERİ .

Ermenilerin tarih sürecindeki konumları ve göçer olarak yaşadıkları devletlerin topraklarından sürülerek yeni mekanlara yerleşmeleri onların yerleşik bir düzene geçmek istemesini anlaşılabilir kılmakta ise de[40] tarihi gerçeklere aykırı olarak kendilerine kötülük ve işkence yapmamış üstelik insanca yaşamalarına ve onurlu bir hayat sürerek her türlü toleransın gösterildiği ve değer verildiği bir ortamda yaşayarak bir çok imtiyazlara sahip olmalarına rağmen nedense tarih boyunca hiç de aleyhlerine işlem yapmamış Türk toplumunu hedef alarak , Azeri Türküne karşı giriştikleri soykırımı  ve bu insanlık dışı işlemleri, İnsan Hakları savunucuları olan Ekonomik açıdan güçlü devletlerin yardım ve dayanışmasına güvenerek yapmış bulunmalarının anlaşılır bir yanı yoktur denemez.. Çünkü anlamıyoruz diye yakındığımızda dünya tarihini ve siyasasını ve Türk ve Türkçülük aleyhine yıllardır oluşturulmuş politik ekonomik düzeni henüz bilmediğimiz, anlamadığımız ve göremediğimiz anlamına gelir ki bu son derece yanlıştır. Her şeyi bilen her adımın anlamını ve varmak istediği gayeyi anlayan ve  adımı attıranları ve atanları bilen anlayan onların aczini gören ve toleransı iyimserliği elinden bırakmayan Türk insanının sabrının bir noktaya kadar gideceğini de dünya devletlerinin anlaması gerekir. Çünkü  tarih bunun ispatıdır. Bu açıdan sevgi ,iyilik ve tolerans, insan haklarına saygı kavramlarından vazgeçmeksizin , kinden ve nefretten uzak vahşetin yaratıcısı olunsa bile karşısındakinin bunu af etmeye hazır olduğu bilincinde olarak tüm insanlığın aklını başına alması gereken bir dönemdeyiz. Dünya nimetlerinden yararlanmak gerekmekteyse bunun tüm insanlığın hakkı olduğunu ,nimetin bulunduğu alanların zorla ve yaşayan insanları katlederek arazinin ilhak edilmesi ile yeni yapılanmalara gidilmesinin bugünkü dünya siyasetinde istenmediği, an bir gerçektir. Ancak fiilen bazı güçlerin bunu icra ettiğini görmek üzücü olmaktan öte insanlık dışıdır. Çağdaş olmanın amaç olduğu insanın kendini yetiştirmesi ve insanlığa hizmet etmesi gibi kavram ve işlemlerin yaygınlaştırılmaya çalışıldığı bir çok uluslar arası örgütün yardım amacı ile gayret sarf ettiği gözetildiğinde bunların hepsinin  cali olduğu sonucuna  varılır ki üçüncü bin yıl insanı mutlu refah toplumu olmak istemektedir. Refah toplumunun yolu savaştan ve terörden ve soykırımdan geçmez..

EVET ATATÜRK ün  1933 te  söylemine dönersek ve bugüne uyarlarsak:

Bugün Sovyetler Atatürk’ün öngördügü gibi parçalanmıştır. Ufalmıştır. Bir çok ulus oluşmuştur.. Dünya yeni bir dengeye ulaşmıştır. Türk ulusları Devletlerini kurmuşlardır. Türkiye bu konuda ne yapması gerektiğini bilmek durumundadır. Dili bir inancı bir özü bir kardeşlerimiz Devletlerini kurmuşlardır . Onlara sahip çıkılması gerekmektedir. Manevi köprülerin sağlam tutulması gerekmektedir.

Dil bir köprüdür. İnanç bir köprüdür Tarih bir köprüdür.

Köklerimize inmeli ve olayların böldüğü tarihimizin içinde bütünleşmeliyiz. Onların bize yaklaşmasını  bekleyemeyiz bizim onlara yaklaşmamız gereklidir.

BİR MİLLET İKİ DEVLET OLARAK KENDİLERİNİ SUNAN AZERİ TÜRK KARDEŞLERİMİZE ATATÜRK’ÜN MİRASÇILARI OLARAK EL UZATMAK GEREKTİĞİNİ SÖYLEYEREK BENİ DİNLEMEK SABRINI GÖSTERDİĞİNİZ İÇİN TEŞEKKÜR EDERİM.

SEVGİYLE KALIN .

Prof. Dr. Berin Ergin

İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi

Öğ. Üyesi

İnsan Hakları Merkezi Müdürü


[1]Kafkasya ile ilgili daha geniş açıklamalar için bkz.Prof. Dr. Nabatçikov: Kuzey Kafkasya Tarihi 5000 Yıllık Tarihsel Bakış Gold of the North Caucasus www.circassianworld.com/Nabatchikov.html ; Attar Aygün: Karabağ Sorunu Kapsamında Ermeniler ve Ermeni Siyaseti,Ankara 2005, s.1-14.

[2] Gürün Kamuran: The Armenian File The Myth of Innocence Exposed; 2001,s.21  vd,27vd,32vd.; Kılıç Davut: Rusya’nın doğu Anadolu Siyasetinde Eçmiyazin Klisesinin Rolü: Ermeni Araştırmaları Tarih Politika ve Uluslar arası İlişkiler Dergisi, 2001,sayı 2, s.49 vd.

[3] Bu Yabancı devletlerin bu konudaki faaliyetleri ve politikaları hakkında Bkz: Karacakaya Recep: İngiltere’de Ermeni Propagandası ve Osmanlı Devleti’nin Buna Karşı Aldığı Önlemler, Ermeni Araştırmaları Tarih Politika ve Uluslar arası İlişkiler Dergisi, 2003,sayı 11 , s. 47 vd.; Kılıç Davut: Ermenistanın Kuruluşunda Çarlık Rusya’sının Rolü, Ermeni Araştırmaları Tarih Politika ve Uluslar arası İlişkiler Dergisi, 2003,sayı 11, s. 67 vd. ; Ural Selçuk: Rusya’da Ermeni Propagandasından Bir Kesit: Tiflis Konferansı, Ermeni Araştırmaları Dergisi, 2003,sayı 11, s. 103 vd.; Çöhçe Salim: Büyük Ermenistanı Kurma Projesi, Ermeni Araştırmaları Tarih Politika ve Uluslar arası İlişkiler Dergisi, 2001, sayı 1,s.87 vd.; Yavuz Sükan: Türk Kurtuluş  Savaşı Sırasında Fransa’nın Anadolu’daki Çıkarları ve Ermeniler, Ermeni Araştırmaları Dergisi, 2003,sayı 9, s. 145 vd ; Sarınay Yusuf: Fransa’nın Ermenilere Yönelik Politikasının Tarihi Temelleri, Ermeni Araştırmaları Tarih Politika ve Uluslar arası İlişkiler  Dergisi, 2002,sayı 7, s.55 vd ; Seydi Süleyman: Sovyetler  Birliğinin Ermeniler İçin Başlattıkları Anavatana Dönüş Projesi, Ermeni araştırmaları Tarih Politika ve Uluslar arası Lişikiler Dergisi, 2003 sayı 8 , s. 96 vd.

[4] Haydar Aliyev Fondu CD.ve Elekberzade Mihriban : Tarihi Açıklamalar CD.

[5] İbid., Ayrıca Bkz Mehmet Saray: Ermenistan ve Türk Ermeni İlişkileri, Ankara,2005, s.27 vd Rusya’nın Ermenistan  hakkındaki planları ile ilgili tarihsel süreç hakkında açıklamamar.

[6] Elekberzade M: CD.; Atar A: a.g.e., s. 17 vd.

[7] Gürün K.Ermeni Dosyası ,Ank. 1988,s29 vd.45 vd

[8] İbid ; Ayrıca  Bkz yukarıda dip not 3 te anılan eserler.

[9] Saray M: a.g.e.s. 40 vd daki Hınçak ve Taşnaksutyan Komiteleri hakkındaki açıklamalar, ve yabancı devletlerin destekleri.; Lewy Guenter: Ermeni Sorununu Yeniden Tartışmak , Ermeni araştırmaları Tarih Politika ve Uluslar arası İlişkiler Dergisi, 2005, sayı 19,s.39 vd.

[10] Ortaylı İlber :Tanzimattan Cumhuriyete Yerel Yönetim Geleneği, Ist. 1985,s73 ve dv daki açıklamalar.

[11] Seyfeli canan: Sis Klikya Ermeni Gatoğigosluğu’nun Geçirdiği Evreler, Ermeni araştırmaları Tarih Politika ve uluslar arası İlişkiler Dergisi 2004 sayı 16-17, s. 100 vd.

[12] Yıldırım Hüsamettin: Ermeni İddiaları ve Gerçekler, Ankara 2000.

[13] Gürün K: a.g.e., s.40

[14] İbid:, s. 41. vd.

[15] İbid..

[16] Gürün K: ibid., s. 53 vd.Aksine görüş beyan edenler ile ilgili açıklamalar için de Bkz.; Kaşgarlı Mehlika Aktok: X Türk Tarih Kongresi ,C.III,Ankara 1991, 1087 vd.;Halaçoğlu Yusuf: Ermeni Tehciri, ,2006 s. 15 vd.25 vd

[17] Yıldırım Ali: Osmanlı Engizisyonu,Ankara 2004,s.23vd.

[18] Gürün K: a.g.e., s 113 vd.

[19].İbid  102 vd.

[20] Ermenistan kurak için gerek Ermenilerin ve Gerekse Rusya ,İngiltere ve Klisenin faaliyetleri ve mali yardım konuları hakkında ayrıca bakınız Göhçe Salim : Buyük Ermenista’nı Kurma Projesi: Ermeni Araştırmaları Tarih  Politika ve Uluslar arası İlişkiler Dergisi 2001,sayı 1, s. 87 vd.

[21] Gürün K a.g.e.,  s. 43-62.; Lutem E Ömer: Olaylar ve Yorumlar, Ermeni Araştırmaları Tarih Politika ve Uluslar arası İlişkiler Dergisi, yıl 2005, Sayı 19, s. 7 vd.

[22] Gürün K: a.g.e.,  s. 57 vd.

[23] Beysanoğlu Şevket: Diyarbakır Tarihi Akkoyunlular’dan Cumhuriyete Kadar Ank.1996,s. 699-709.;

Turkishresponse.com.Turkce/makaleler/makale Ermeni Sorunu İddialar Gerçekler fornset

[24] Elekberzade M: CD.; Atar A: a.g.e., s. 67 vd.,79 vd

[25] Turkishresponse.com.Turkce/makaleler/makale Ermeni Sorunu İddialar Gerçekler fornset( Kırzıoğlu  Fahrettin  yazısı) ;  Elakberzade  Mehriban  Tarihi Belgelerle Açıklamaları CD (Azerbaycan Haydar Aliyev Fondu Yapımı)

[26] The Peace Treaty of Brest-Litovsk; March 3,1918 art.

[27] Osmanlı Devleti I. Dünya Savaşı Dersleri. www.ait.hacettepe.edu.tr.

[28] Elekberzade M: Tarihi Açıklamalar CD.

[29] Elekberzade M: İbid.; Attar Aygün:  Karabağ Sorunu Kapsamında Ermeniler ve Ermeni Siyaseti Ankara 2005 : Zengezur ile ilgili ayrıntılı bilgi için  bkz 80-93,  119 vd. 136  vd.Karabağ konuları hakkında bkz.

[30] Taşnak Terör Örgütü sadece Türk’lere karşı soykırım uygulamamış aynı zamanda kendi milletinin de soğuk açlık ve şiddetten ölmesine sebebiyet vermiştir. Bkz. Attar A: a.g.e., s. 79 vd.

[31] Elekberzade M :CD

[32] Bu kişi Azeri olup annesi esir alındığı ve öldürüleceği belirtilerek zorla bu eylem gerçekleştirilmiştir.Zoribolayan harp esiridir.

[33] Elekberzade M:CD

[34] Kapsamlı bilgi için Bkz. Attar A: a.g.e.,s. 119 vd.

[35] 207 nolu kanun Düstür III,Tertip,C.3,s. 24.

[36] The Peace Treaty of Brest-Litovsk:March 3,1918 .www.yale.edu/lawweb/avalon/brest.htm

[37] 141 nolu kanun Düstür III,Tertip,C.2,s. 102.

[38] Elekberzade M:CD

[39] İbid.

[40] Göka Erol: Ermeni Sorununun Gözden Kaçan Psikolojik Boyutu.Ermeni Araştırmaları  Tarih,Politika ve Uluslar arası İlişkiler Dergisi, Sayı 1 2001,  s. 128 vd

error: Tüm içerik Hakları saklıdır.