KIDEM TAZMİNATI HAKKI İŞÇİDEN SÖKÜLÜP ALINAMAZ

  • Home
  • Makaleler
  • KIDEM TAZMİNATI HAKKI İŞÇİDEN SÖKÜLÜP ALINAMAZ

Prof. Dr. Berin Ergin

İ.Ü.Hukuk Fakültesi

İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku

Öğretim Üyesi

                       

                     KIDEM TAZMİNATI HAKKI İŞÇİDEN SÖKÜLÜP ALINAMAZ

  Kıdem Tazminatı veya yasanın çıkması halinde yeni adıyla KIDEM İKRAMİYE si hakkında sosyal yanların değişik görüşleri yıllardır ekonomik göstergeye göre bazen şiddetli itirazlara sahne olmuş, bazen de insancıl görüşlerin hakim olduğu ortamda ve IMF nin Türkiye üzerinde yapılandırmaya çalıştığı geri kalmış ülke projelerinin etkisinden uzak kalarak Türk insanının gerçeklerine uygun bir yöntem  bulabilmek için ılımlı bir yolun takip edildiği alan olmuştur. Vazgeçmenin araştırıldığı olmuşsa da sağ duyu galip gelmiş ve bu kurumun  158 sayılı ILO sözleşmesinin 12/1-a bendi bağlamında vazgeçilmeyeceği ve İşsizlik Sigortası Yasasının bunu engellemeyeceği çünkü 158 sayılı ILO Sözleşmesinin 12/1-b maddesi ile bu iki kurumun birlikte uygulanabileceğini ; ve bu usulüne göre onaylanmış uluslararası sözleşmelerin iç hukuk kuralı olduğu, herhangi bir aykırılığın söz konusu olamadığı, uluslar arası normlar bağlamında da uygulanması öngörülmüş bir hak olduğu, cılız bir  sesle de olsa tonlanmaya devam olunmuş ve kıdem ikramiyesi olarak emeklilik veya vefat halinde iş sözleşmesinin sona ermesinde ödenmesi uygun bulunduğu anlaşılarak, bu günlere gelinmiştir.

 Kıdem Tazminatının iş ilişkilerinde  her dönemde önemini ve güncelliğini muhafaza ederek vazgeçilemez olduğu işaretlerini de vererek gündemde kalabilen bir konu olduğu yadsınamaz. Kıdem ikramiyesi Türkiye’yi nereye götüreceği belirsiz IMF önerilerine ters düşecek nitelikte olsa bile, Türk işçisinin vazgeçilmez bir hakkı olarak  ve vazgeçilmesinin çok ciddi ve etkili olumsuz sonuçlar doğurması mukadder olabilecek, yapı taşlarından biridir. Kurumların geleceği ve değişikliği bağlamında yeni oluşumların sahneye çıkarılması toplumun büyük reaksiyon göstereceği konularda asla mümkün değildir. İşte kıdem ikramiyesi de işçinin vazgeçilemezidir.

 Türk İş Hukukuna, iş ilişkilerinin yasalaşmasının kaçınılmazlığını bilen ve gören yönetici ve devlet adamlarının  özenli çalışmaları ve görüşleri olarak , çalışanların herhangi bir talebi olmaksızın kabul edilmiş bir kurum olarak  ilk defa  3008 sayılı ve 12.06.1936 tarihli İş Kanunu ile uygulanmaya başlamıştır. Tabandan gelmeyen ve Devletçilik prensibinin hakim olduğu dönemde ortaya çıkan kıdem tazminatı toplumda ihtiyaç duyulan önemli bir yapılanmadır. Türk insanının yaşam biçimine ve klasik beklentilerine ve emeğin arzının imkansızlaştığı pasif dönemde sağlanacak olan ekonomik menfaat niteliğinde olarak ve iş sözleşmesinin haklı nedenle işveren tarafından feshi hariç her türlü sona ermesinde öngörülmüştü. Giderek uygulama biçimi çeşitli yasaların sağladığı haklara paralele olarak değiştirilmiş ve nihayet 1475 sayılı yasanın 14. maddesindeki son halinde dondurulmuştur.

 Bugüne kadar Yasa koyucu tarafların talep ve iddiaları ve yakınmaları karşısında mülga 1475 sayılı İş.K. nun yürürlükte olan 14. madde muhtevasına yeni bir boyut getirecek kadar cesaret gösterememiş ve dar bir gözlükle durumu değerlendirmiştir. Önemli olan objektif nitelikte ve uzun süre uygulamasını sürdürebilecek yasa yapmaktır.Yanların iddiaları ile sınırlı kalarak toplumun yararına olmayan ve çalışanların demokratik kuralların işlediğine inançlarını muhafaza etmelerine imkan vermeyen yapılanmalar hüsranla sonuçlanır.

 4857 sayılı İş Kanunu içinde düzenlenmesi ve/veya FON  kurulması suretiyle yeni bir boyut alarak uygulamaya geçirilmesi konusunda demokratik sistem içinde yanlar ve devlet anlaşmaya varamadıkları için kıdem tazminatı ile ilgili  olarak,4857 sayılı İş K. 120. maddeye konulan 25.08.1971 tarih ve 1475 sayılı İş Kanununun 14. maddesi hariç diğer maddeleri yürürlükten kaldırılmıştır, hükmü ile 1475 sayılı yasadaki 14. maddenin uygulaması halen sürdürülmektedir. Bu uygulama ve işveren çevrelerinde dünyada Türkiye’deki gibi ağır şartları olan bir kıdem tazminatı uygulaması olmadığı söylemleri ve vazgeçilmesine yönelik talepler ve öneriler, işsizlik sigortası ile bağlantı ,bireysel emeklilik imkanı bulunduğu gibi çeşitli gerekçelerle kıdem tazminatının sulandırılmasına yönelik oluşumlar bu kurumun vazgeçilemezliği karşısında önemli değildir.Akıl galip gelecektir. Ancak şurası muhakkak ki, işverenlerin kıdem tazminatı tediyesinde zorlandıkları ve işletmenin faaliyetini etkileyecek derecede ekonomik sıkıntıya düştükleri kabul edilebilirse de, kıdem tazminatı veya ikramiyesinin, işçilerin geleceği açısından emeklerinin karşılığı olarak ödenecek primler bağlamında çalışamadıkları dönemler için birikmiş bir meblağ olarak vazgeçilmesinin mümkün olamayacağı kesin bilinmelidir. Bunun için çözüm yolu bulmak zor değildir. Nitekim yasa koyucu bu konunun önemi nedeniyle Fon kurulması yönünde, uzun yıllardır yasada FON kurulması ile ilgili cümle yer almasına rağmen konuyu  tozlu rafa kaldırmış iken artık raftan indirilerek çalışmalara hız vermiştir.

 Bu bilinçten hareketle kıdem ikramiyesinin hazırlanmakta veya görüşülmekte olan taslakta ve bir kısım yayınlanmış taslaklara göre, açıklamak gerekirse, kıdem ikramiyesi işçinin emekliliği veya ölümü halinde veya en az on yıl çalışmış olunması durumunda verilecek bir ikramiye olarak düzenlenmek istenmektedir. Şayet bu şekilde yasalaşırsa son derece isabetli olacaktır. Kamu personeli ile paralellik sağlanacaktır. Esasen yirmi beş senedir söylediğimiz ve önerdiğimiz sistem,  kıdem ikramiyesinin emeklilik halinde verilmesine yönelik olmuştur. Bu yöndeki teklif ve açıklamalarımız bir çok toplantıda şiddetle ret edilmiş olsa da yirmi beş sene sonra doğruya ve istikrarlı bir yapıya kavuşulması gelecek nesiller açısından hukuk devletine olan güveni sağlamlaştıracaktır.

 Kıdem tazminatına artık gerek kalmamıştır diyen görüşler yanlıştır. Çünkü olaya sadece işveren açısından bakmak  doğru olamaz. Çalışan insan, pasif döneminde eline toplu bir paranın geçmesi beklentisi içindedir. Türk toplumu gerek kamu kesimindeki çalışma olsun ve gerekse özel kesimde iş sözleşmelerinde kıdem tazminatının özellikle hizmet ilişkisinin emeklilik sebebiyle sona ermesinde toplu para elde etmeyi beklemektedir. Bu toplumun özel beklentisi ve ihtiyacıdır. Ekonomik açıdan gelişmekte olan bir toplumda, birikimlerin çok az veya hiç olmadığı düşünülürse, işçinin pasif döneminde insan haysiyet ve onuruna yaraşır bir biçimde yaşamasını sağlamaya yetecek nitelikte olmasa dahi,elzem ihtiyaçları için, özellikle konut ihtiyacı açısından belirli bir kısmını teşkil etmesi bile, çalışanlar açısından hayati derecede önemlidir.Bu hakkın geri alınması esasen düşünülemez.

 Fon kurulması ve işletilmesi ile ilgili  yasa koyucu önünde çeşitli sistemler bulunmaktadır.Fon yönetiminin önemi nedeniyle kontrol ve fonun değerlendirilmesi günün birinde açık vermemesi için kesin kurallar konulması zorunludur. Ancak belirtmek gerekir ki, Fon yönetiminin sağlam temellere bağlanması ve şeffaf olması hükümetlerin fonlardan para çekmemesi ve hazinenin ihtiyacı olduğunda fonun kaynak olarak görülmediği ve hiçbir şekilde müdahalesinin olamayacağı bir düzeni getirmek fonun geleceği için kaçınılmazdır. Fon bağımsız olarak yönetildiğinde, ve fon ağır ve gereksiz yönetim giderlerine sahne olmadığında,  birikimlerin değerlendirilmesinde müdahaleci bir sistem yerine işçi – işveren ve devlet üçlüsünün sadece denetiminde gözetiminde olarak yönetilmesi ile başarılı bir sistem elde edilecektir. Böylece amaca hizmet  edebilecektir. Fondan kıdem ikramiyesinin zamanında hak sahiplerine ödenmesi mümkün olabilecektir.

 Yasalar topluma hizmet etmek ve onların istek ve beklentilerini düzenlemek hukuki yapısını oluşturmak içindir. Yasa hükümleri vatandaşların aleyhine ve onların isteklerine aykırı olamaz. Aksi halde demokrasiden bahsedemeyiz. Ayrıca belirtmek gerekir ki Kıdem Tazminatı konusu yasalaştığından bugüne kadar sürekli değişiklikler göstermiş ve birkaç yıl ara ile farklı farklı uygulama modelleri sergilemiştir. Çok açık belirtmek gerekir ki bunun anlamı Türkiye’de  yasal istikrarın olmadığı dolayısıyla demokrasinin bulunmadığıdır. Çünkü istikrar yoksa demokrasiden bahsedilemez. Ancak kıdem tazminatı açısından ödenme şartları ve ödeme yükümlüsü bakımsından değişiklik getirmek konunun çağdaş bir eksene oturtulması olarak algılanmalıdır.  Bu bağlamda konuya dönersek, uzun zamandan beri ileri sürdüğümüz ve Türk toplumu için en uygun olacağına inandığımız kıdem ikramiyesinin fon tesisi ile iş sözleşmesinin emeklilik ve ölüm sebebiyle sona ermesinde ödenmesi şeklinde bir uygulama isabetli olacaktır. [1]

 Kıdem İkramiyesinin fondan ödenmesi sisteminin getirilmesi son derece yerinde ve olumlu bir uygulama olarak ekonomik zorluklar altında ezilen işçi toplumu açısından en etkin güvence olacaktır. KIDEM İKRAMİYESİNİN EMEKLİ OLMA HALİNDE VE VEFAT SEBEBİYLE HAK SAHİPLERİNE ÖDENMESİ KURALINA BAĞLAMAK en ideali ve olması gerekendir. Böylece iş sözleşmesinin haklı veya haksız nedenle mi, iyi niyetle mi kötü niyetle mi sona erdirildiği kavgalarına sebebiyet verilmeden ve mahkemeler fuzuli yere işgal edilmeden geç ödenmesi nedeniyle faiz konuları hakkında sayfalarca görüşlere neden olmadan sonuçta muaraza oluşmadan işçinin emekli olması halinde ödenecek bir ikramiye şekline getirilmesi gereklidir.

 Emekli olmaya veya vefat haline bağlanan bir  ikramiye olarak kabul olunduğunda işçinin çeşitli işverenlerin işyerinde çalışmış olmasının hiçbir önemi olmayacaktır. Çünkü her işveren çalıştırdığı işçinin çalıştığı süre ile bağlı olarak kıdem ikramiyesi primi ödenmiş olacaktır. İş sözleşmesinin haklı veya haksız nedenle sona ermesinin veya işçinin istifa etmesinin ne kıdem ikramiyesinin ödenmesine ve ne de ödenecek bu prime bir etkisi olmamalıdır. Başka deyişle kıdem ikramiyesi artık mülga  İş.K.14. maddedeki felsefeden farklı olarak iş sözleşmesinin, şartları varsa her sona ermesinde ödenen bir tazminat olmayacaktır. Artık işçinin emekli olması veya vefat etmesi halinde hak sahiplerine ödenecek bir ikramiye olacaktır..

 Önemli olan işçinin istifa etmesi halinde de kıdem ikramiyesinin etkilenmeyecek olmasıdır.Yıllardır istifa halinde kıdem tazminatı verilmemesi yolundaki uygulama ile ortaya çıkmış adaletsiz durum bu şekilde bundan sonrası için düzeltilecektir. İstifa halinde veya iş sözleşmesinin işveren tarafından haklı nedenle feshinin kıdem ikramiyesi ile ilişkilendirilmemesi gerekmektedir.Bu konuda görüşülen tasarıda nasıl bir hüküm olduğunu bilmediğimiz için,bir yanlışlığın yapılmayacağını ümit etmekteyiz. Özellikle  haklı nedenle fesihte işveren tarafından ödenen primlerin  işverene geri ödenmesi gibi bir düzenleme herhalde getirilmeyecektir. Çünkü çalışma karşılığı emekli ikramiyesi için ödenen prim aynen ihtiyarlık sigortasına ödenen pirim gibi mütalaa edilmek durumundadır. Primlerin iadesi gibi bir uygulama sistemi çarpıtacağı gibi sistemin amacına da aykırılık teşkil eder. Fona işçi ve işveren payı olarak pirim ödenmesi uygulaması uygun olup bu primlerin geri ödenmeyeceğine dair hüküm konulması da uygun olacaktır.

 Böylece işçi için FON da biriken paralar emekli olduğunda aldığı son bir yıllık maaş ortalamasının aylık tutarı oranında ve yine belirlenecek tavanı aşmayacak nitelikte olmak üzere kendisine kıdem ikramiyesi olarak ödenmesi mümkün olmalıdır. Bu yöndeki yasal düzenleme iş hayatında, ekonomide önemli bir istikrarı ve canlılığı ve görev bilincini gerçekleştirecek ve iş eğitimini yaygınlaştıracaktır.

 Bir diğer konu da; fondan kıdem ikramiyesinin ödenmesinin hangi tarihten itibaren uygulanacağıdır. Yasanın yürürlük tarihinden itibaren uygulanmaya konulması ve bu tarihten itibaren iş sözleşmesi yapılacakların yararlanacağı imkanı getirilmesi yanlış olacaktır.

 Çağdaş bir düzen ile işçi açısından emeklilik evresinde sağlanacak  ekonomik bir imkan niteliğindeki kıdem ikramiyesi aynı zamanda işverenlerin de kıdem tazminatı ödeme yükümlülüğünden bir an önce kurtarılmalarını birlikte sağlamak durumundadır. Bu nedenle işverenlerin yasanın yürürlük tarihinden önceki iş sözleşmelerine ilişkin olarak da kıdem tazminatı ödeme yükümlülüklerinin  bir kurala bağlanması gerekmez mi? Halen çalışan işçiler açısından da uygulama yapılabilir mi?  Evet yapılabilir ve yapılmalıdır. Konuya olumlu yanıt vermek ve mevcut işçileri de FON kapsamında kabul etmek son derece adil olacaktır. Çünkü Fon dan kıdem ikramiyesinin ödenmesi yolunun getirilmesi ile işverenler kıdem tazminatı ödemekten kurtarılmalıdır. Eski uygulamanın muhafaza edilmesi ile çıkacak sorunlardan bazıları şöyle sıralanabilir.

  1. İşverenler kıdem tazminatı ödememek için haklı neden arayışı içine girebilirler.
  2. Kayıt dışılık devam eder.
  3. İşçiler açısından yasanın yürürlük tarihinden önceki ve sonrakiler açısından önemli farklar meydana gelir ki bu demokratik değildir. Çalışanlar arasındaki farklılık istikrarsızlıktır. Ve çalışma arzusu ve görev bilincinin yok olmasına neden olur.
  4. İnsan haklarına aykırı bir durum oluşur.
  5. Mahkemeler haklı fesih haksız fesih ,kıdem tazminatı muarazasının halli ile uzunca bir süre daha uğraşmaya gereksiz olarak devam eder.

 Bu ve bunun gibi sayılamayacak kadar çok sorunlara ve işçinin haklarını engellemeye yönelik uygulamalara sahne olunacağına , neden yasanın yürürlük tarihi eski işçiler bakımından da bir hüküm konularak yasanın kapsamı genişletilmesin ve  birliktelik sağlanmasın ?

 Kayıtlı sistemdeki işverenler, ağır kıdem tazminatı yükünden çalıştırdıkları her bir işçinin çalışmış olduğu süreye göre her yıl bir aylık ücret tutarına ,her yüz YTL karşılığı gelecek X miktarlı PRİM x maaş tutarı ( tavan tutarı baki kalmak koşulu ile) Fon a ödemede bulunmaları şeklinde bir uygulama getirilerek kurtulabilirler.

 Bir örnek vermek gerekirse , bugün 20 yıllık bir işçisi olan işveren bu işçi için 20 ay karşılığı ücreti üzerinden tavan hükmü saklı kalarak, işe girdiği tarihten itibaren aldığı ücret miktarlarına göre her yıl bir aylığı karşılığı tutara göre ve her bir 100 YTL  için sabitlenecek PRİM MİKTARI üzerinden 20 x  ( y )  YTL e pirim ödeyecektir .Bu primler gerek işçi ve gerek işveren payı olarak esas alınarak tahsil olunmalıdır. Böylece artık işçilerin kıdem ikramiyelerinin tahsilinde çekişme sona erdirilmiş olacaktır. En önemlisi işçilerin iş sözleşmelerinin bir yolunun bulunarak kıdem tazminatsız feshi de engelleneceği gibi, işverenler de kıdem tazminatı ödemekten FONA yasanın yürürlük tarihinden önce işe girmiş işçiler bakımından da prim ödeyerek  kurtulmuş olacaklardır.Bu sistem ile FON da baştan itibaren bir birikim de gerçekleşmiş olacaktır.

 İşverenlerin çalıştırdıkları içiler ile ilgili geriye dönük prim ödemeleri konusunda esneklik getirilmesi de mümkündür. Örneğin FONA prim ödeme yükümlülüğü üç yıla yayılarak taksitlendirme de yapılabilir.

 Böylece işveren işçinin emekli olması halinde yukarıdaki örneği devam ettirirsek,  kıdem tazminatı ödemeyecek ,kıdem ikramiyesi FONA ödenmiş primlerden ödenecektir. Şöyle ki, bugün itibariyle  20 yıldır çalışan işçi için 20 ay karşılığı fona pirim ödenmiş olacağından  3 yıl sonra bu işçinin emekli olması halinde artık FON işçinin kıdem ikramiyesini ödeyecektir. Bu uygulama ile işverenin ,kıdem tazminatı ile kıyaslanmayacak derecede az bir meblağ olacak prim ödeyeceği izahtan varestedir.

 Diğer önemli bir konu da, kıdem ikramiyesinin ödenmesi sisteminin uygulamaya geçmesi ile önemli ölçüde  kayıt dışı ekonominin kayıt içine çekilmesi mümkün olacaktır. Kayıt dışında çalışmanın cazibesi kalmayacak ve işçiler emekli olduklarında kıdem ikramiyesine sahip olabilmek için kayıt içinde çalışmayı tercih edeceklerdir. Bu durum sosyal güvenliğin gelirleri açısından da önemli bir artışı ve düzeni birlikte getirecektir.


[1] Ergin B. Türk İş Hukukunda Kıdem Tazminatının Geçirdiği Safhalar, Ist. 1989, s.46 vd.

error: Tüm içerik Hakları saklıdır.