İSTİHDAMDA KADIN SORUNU VE YORUM

Prof. Dr. Berin Ergin

İSTİHDAMDA KADIN SORUNU VE YORUM

 I – Türkiye’de Genel Tablo

Kadınların istihdam edilmesinin önemini ve gereğini Türk Hukuk Mevzuatında ne gibi aksaklıklar bulunduğu veya ne gibi hükümlere yer verilirse veya kaldırılırsa ,nelerden vazgeçilirse kadınların istihdamda eşitlik ilkesi doğrultusunda yer alması mümkün olabilir konusunda görüş ve yorumlarda bulunmadan önce, çarpıcı birkaç örnekle Türkiye’de geç algılama ve uzağı görememe,uzun soluklu plan ve projeye gereksinim olmadığını zan eden zihniyetin varlığının sebep olduğu olaylardan bazılarını vurgulamak istedik.

 Şöyle ki; 60 lı yıllarda baraj projelerinin ve barajların yapıldığı dönemlerde çok uzun bir süre 100-150 yıl belki daha uzun süre su sorunu yaşaması olası olmayan Türkiye topraklarında, 30 yıl gibi bir zaman sonrasında, suyun Türkiye üzerinde önemli  stratejik bir konu olarak bölgede tehlike çanları çaldıracağı ve bu sebeple uluslar arası arenada Türkiye üzerinde nasıl bir politika oynanacağını göremeyen bir zihniyetin varlığı göz önünde tutulmalıdır.; – Keza , 1970 li yıllarda sendikal hakların ve sendikacılığın geleceğini, niteliği itibariyle bu kurumun değişkenliği görülmemiştir.Ekonominin sabit kuralları olmadığı ve klasik iktisat teorilerinin değerini bir gün yitireceği bu nedenle de sendikaların kan kaybedeceği ve mutasyona uğramalarının kaçınılmaz olduğu anlaşılmamıştır.Sendikacılık çağdaş bir oluşum için trendi yakalayamamıştır. Özellikle istihdam politikasında  önemli bir eğitim kurumu olması mümkün iken, dünyada da hızını kesmiş olan işçi sendikacılığı görevini tamamlayamadan Türkiye ‘de de hızla  çöküşe geçmiştir.;- Dünya devletlerinin  ekonomik açıdan gelişmiş bölgelerinde ekonomik büyümenin kurallarının nasıl işlediği ve uluslar arası yatırımların neden nasıl ve nereye yapıldığı ve geri dönüşümü için planlanan zaman diliminin sonucunda yatırım yapılan ülkeyi nelerin beklediği görülmemiştir.Yabancı yatırım mekanizmasının işleyişine yeşil ışık yakmanın ulusal Devlet anlayışına olan karşıtlığının görmezden gelinmesi ve ulusal işletmelerin yasal düzen içinde karşılaştıkları farklılıklar ile ve  serbest ekonomi kurallarına karşı mücadelenin hak olduğunun savunulması ile 2000 li yılların ekonomik refah bekleyerek aşılamayacağı anlaşılamamıştır;- Türkiye’nin ekonomik gelişmiş ülkeler arasında yer almasının bölgesel sorunlarının kesin ve uzun vadeli çözümünden geçtiği yine anlaşılamamaktadır.Yarınları kimse görmek istememektedir.;- Türkiye’de yaşanan diğer bir zafiyet alanı ise ,Dünya Bankası ve IMF gibi uluslarüstü finans kuruluşlarının gerçek amaçlarının ne olduğunu ve kuruluş nedenlerinin kaç on yıllar sonra amacına hizmet edeceğinin  farkında olunmayışıdır. Bu nedenle Türkiye’nin başına neler geleceğini , kısa bir süre sonra şimdiye kadar yapılan geri ödemelerden daha fazla bir maddi külfetin Türk toplumunun omuzlarına yükletileceğini başta yatırımcı, üretici,işçi-işveren olmak üzere büyük bir kaosa sürükleneceği bilerek veya bilmeyerek görmezden gelinmektedir.

Genel olarak Türkiye’de hiçbir olaydan tecrübe kazanılmamıştır. Toplumun geleceği için hiçbir konuda plan program politika yapılmamıştır.Avrupa Birliği sevdası ile ve bir oluşum içinde olmak için  Türk insanı için en iyisi en çağdaşı ve uzun soluklu yapılanma yerine  çeviri sistemi ile Avrupa Birliği normları  olmazsa olmaz mantığı ile alt yapı , kültür ve eğitim düzeyi oluşturulmadan ve işletmeler için kaynak yaratılmadan uygulanmaya konmuş ve.işletmelerin hepsinin buna hazır olmadığı göz ardı edilmiştir.

II – Kadın İstihdamına Yönelik Faaliyetler

Türkiye’de 1970 lerden itibaren sivil toplum örgütleri, örgütlenmenin önemini idrak etmeye başlayarak, kadının iş hayatında nüfusa orantılı olarak yer alması gerektiği  bilinci ile devletten, işverenlerden , sendikalardan özveri beklemiş ve kapıları zorlamışlardır.Ancak tam anlamı ile amaca ulaşılmadığı ve sorunların çözülemediği üstelik daha da arttığı görülmektedir.Kadın kuruluşları, kadının istihdam edilebileceği  işyerleri açılmasını ,kadına ucuz ve uzun vadeli kredi verilmesi ,kadının kendi iş yerini açması için muafiyetler tanınmasını, işverenlere kadın istihdamı için kota konulması gibi talepler ile istihdamının sağlanmasını istemektedirler.Bir kısım önlemlerin alınması ve haklardan yararlanmanın sağlanması esasen Kadınlara Karşı Her türlü Ayırımcılığın Önlenmesi Uluslar arası Sözleşmesi hükümleri gereğidir.

Bugün kadınların istihdamda daha fazla yer almasına yönelik talepler dünya ekonomik konjonktürü açısından en az elli yıllık bir plan ve program çerçevesinde düşünüldüğünde mevcut yasal düzenlemeye rağmen, uygulamaya yönelik taleplerin, aynen çığ tehlikesinin kapıda olduğu dağda ,kayak dersi vermeye ve kaymanın ince tekniklerinin estetiğinin öğretilmesine ,ve kayak giysilerinin hangisinin kaymaya daha elverişli bulunduğunun, kayak için eğitim kurumlarının gereğinin anlatıldığı bir fanteziye benzetilebilir. Çığın, ilk anlarında çok sesli bir orkestranın bile yorumlayamayacağı güzellikteki sesinin ne anlama geldiğinden habersiz olarak dolaşan insanların kaygısızlıklarının sonucu gibi, giderek yaklaşan işsizlik tehlikesinin sonuçlarının da görülemediğini veya görülmek istenmediğini  söylemek yanlış olmasa gerek. Yakın bir geleceği açıklamak için yukarıdaki örnek ile belki farkındalık sağlanarak, günü değil yakın ve uzak yarınları görmek için düşünceye sevk etmek mümkün olabilir dedik.

Çağın gereklerine uygun,ülkenin ve vatandaşların yararına olmak üzere uluslar arası normlar ve Türkiye hakkındaki raporlardaki bazı gerçekler de dikkate alınarak, uzun vadeli en az 100-150 yıl gibi program ve proje yapılması Türkiye’de gerçekleştirilmelidir. Türk toplumu için en iyi ve en randımanlı eşitlikçi demokratik olan uygulamanın nasıl olacağı ulusal çıkarlar ile birlikte hesaplanarak projelendirilmelidir.  100 yıl sonra Türkiye’nin nasıl bir görünümde olması isteniyorsa ona göre bir sistem ve alt yapı oluşturulmalıdır. İşsizlik ve istihdam konusundaki durumun vahametini açıklayan bilim adamı, sanayici, tacir, yatırımcı, sendikacının sesine kulak verilmelidir.Çoğu zaman olduğu gibi çığ gerçekleştikten sonra enkaz kaldırma çalışmaları yapma alışkanlığından henüz vazgeçilmemiştir. Artık enkaz kaldırma uzmanı değil enkaza neden olmamak konusunda uzman olmak gerekmektedir.

Türk toplumunda kadınların  nüfusa orantılı olarak istihdam imkanlarına sahip olmalarına yönelik mucizeyi beklemeden önce açıklamak gerekir ki, kadın istihdamı konusundaki yasal düzenlenme, gerek Avrupa Birliği,Uluslar arası Çalışma Örgütü, Birleşmiş Milletler, ve Avrupa Konseyi sözleşmeleri ve belgeleri,yönergelerindeki  normlarına uygunluk açısından, her ne kadar kadına yönelik pozitif ayırımcılığa ilişkin olan sözleşmelerin hepsi Türkiye tarafından imzalanmamış ve/veya onaylanmamışsa da, bunlardaki hükümlerinin dahi yansıtıldığı bir yapı içinde yasal düzenleme yapıldığını inkar etmemek gerekmektedir.

Yıllardır Türkiye’de “Kadın İstihdamı” ulusal ve uluslar arası arenalarda gündemi işgal etmiş Avrupa eksenli bir çok toplantıda kararlar alınmış ve kadın istihdamının gerçekleşmesi ve toplumda kadın açısından erkekler ile eşitliğin yasal olarak sağlanması bir yana pozitif ayırımcılığın yerleşmesi için de mücadele verilmiş ve kabulü sağlanmıştır. Türk toplumundaki uygulama karşılaştırmalı olarak incelendiğinde nüfusa endeksli olarak ekonomik açıdan ileri bir çok ülkeden daha önde olduğu da gerçektir. Bugün halen AB ülkeleri istihdamda kadın erkek ayırımcılığını çözmüş değillerdir.

 III – Kadın İstihdamı ve Türkiye

Kadına yönelik mevzuattaki olumlu değişiklikler için Devlet ,akademisyenler kadın sorunları üzerinde çalışan uzmanlar, siyasi partiler, sendikalar, medya şimdiye kadar çok önemli rol oynamıştır.Ancak yeterli alt yapı olmaksızın  eğitim ve kültür perspektifi açısından konu esaslı incelenmeden, bölgeler arasındaki ekonomik ve sosyal derin uçurum giderilmeden, eğitimde yaygın bir standart sağlanmadan, ortaya çıkacak engeller ile ilgili alt yapı ve çalışmalar yapılmadan, normların uygulamaya geçirilmiş olması ne kadar doğru olmuştur ve hedefe varmak mümkün olabilecek midir, tartışılması gerekir.

Kadınların istihdamda, iş piyasasında etkin bir biçimde yer almaları gerektiği tartışmasızdır. Kadın ve erkek eşitliği  insan hakkı bağlamında olup, kadının çalışma özgürlüğünü kısıtlayacak ve ortadan kaldıracak hiçbir yasal düzenleme söz konusu olamaz. Nitekim Türk Hukuk sistemi içinde kadının çalışmasına yönelik hiçbir kısıtlayıcı hüküm bulunmamaktadır. Ancak işe alınma aşamasında eşitlik prensibine uygun olarak kadın ve erkek adayların yarıştığı ortamlarda kadın  ile sözleşme yapılması zorunluluğunu öngören bir hüküm ne İş Yasalarında ve ne de Kamu Personel Mevzuatında  yoktur. Kanun koyucu akit serbestisi prensibini uygulayarak iş sözleşmesinin kurulmasında işverene belirli kişilerle sözleşme yapma zorunluluğunu genel olarak getirmemiştir. Yasa sadece sözleşme yapmak ve yapmamak konusunda emredici olarak koruyucu nitelikte özürlü ,eski hükümlü ve terör mağduru çalıştırma zorunluluğu  ile askeri veya kanuni görev sebebi ile işten ayrılan işçiler ile sözleşme yapma yükümlülüğünü getirmiştir. Ayrıca koruyucu nitelikte olmak üzere yaş ve cinsiyetin esas alındığı  çalışma yasağına ilişkin hükümlere yer vermiştir. Bu açıdan bakıldığında İş Kanununda işverenin  kadın işçi ile zorunlu olarak iş sözleşmesi yapma yükümlülüğü yoktur. Ancak işveren işe alırken kadın ve erkek arasında cinsiyet ayırımı yaptığı ahvalde, kanun koyucu Türk Ceza Kanunu ile, Hürriyete Karşı Suçlar başlığını taşıyan 7. bölüm 122. maddesinde, ayırımcılığı suç olarak kabul etmiştir. Buna göre, kişiler arasında cinsiyet ayırımı yaparak işe alma veya almama fiilini ika eden kişinin altı aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılacağına dair hüküm kabul edilmiştir. Bu maddeye göre kadın işçinin işe alınırken cinsiyet ayırımcılığına uğradığı ve iş sözleşmesi kurulmadığı iddiasını ispat etmesi halinde işverenin ve/veya fiili ika edenin cezalandırılması mümkün olabilecektir. Bu hüküm çağdaş bir hüküm olarak görülebilirse de uygulamada bir yararı olabileceğine inanmak çok zordur.

Türkiye’de kadın istihdamını değerlendirmek gerekirse, bir çok alanda  özellikle eğitim ve beceriyi gerektiren alanlarda kadınların istihdamda yer sahibi oldukları ve oranının hiç de diğer ülkeler ile karşılaştırıldığında az olmadığı gözlemlenir. Özellikle bilim alanında kadın istihdamı erkekler ile neredeyse eşit düzeydedir .

Sosyolojik açıdan soruna yaklaştığımızda, aile ve bireysel düşünce yapıları çağdaş ve, ekonomik açıdan özgür, bilimselliği esas almış olan kadın bireylerin ,eğitimde ve iş hayatında diğer kadınlardan önde oldukları görülür. Kadınların istihdam sektöründe yer almaları toplumdaki çağdaşlıkla paralel gitmektedir. Türkiye’nin sosyal yapısı nüfus yoğunluğu ve ülkenin büyüklüğü göz önüne alındığında özellikle de ülkede yaşanan çeşitli iç ve dış mihraklı  yaşamı zorlu bir biçimde etkileyen bölücülük sorunları  karşısında kadın istihdamının yine de fazla gerilemediği gözlemlenmektedir.

Kadın istihdamında Devlet politikasının rolü önemlidir. Devlet politikası kadın istihdamının önünü açabilir ve yönlendirebilir. Veya ekonomiye, finans sektörüne, sanayiye getirdiği barajlar veya çeşitli organizasyonlarla kadının meslekte ilerlemesini engelleyebilir.

Türkiye’de 1980 li yıllar, kadınların istihdamda ve özellikle yüksek eğitim standardına erişmede, bilim alanındaki çalışmalara, politik bir takım kısıtlamalar getirildiği bir dönemdir…Demokrasilerde olmaması gereken yasal istikrarsızlıklar farklı dönemlerde farklı  sistem uygulamaları, aydın yetişmesini de engellemiştir.  Bu kısıtlayıcı dönem sadece kadın açısından değil erkek bireyler için de zorlu dönemler olmuştur. Aydın zümredeki gerileme, diğer alanlarda da etkisini göstermiş ve kadın istihdamının destelenmesine imkan yaratılması olgularını olumsuz etkilemiştir. Kadınların çalışma hayatındaki konumları ile ilgili cumhuriyetin kurulduğu dönemlerdeki hız ile, plan ve proje yapılmış olsaydı, kadın işgücünün bugün Türkiye’deki dağılım oranı ve etkinliği değişik bir tablo çizerdi.

Her ne kadar ulusal ve uluslar arası toplantılarda yıllardır kadının istihdamda eşit olarak yer almasını sağlamaya yönelik plan ve projeler ileri sürülmüşse de toplumun beklediği mucize bir türlü gerçekleşememiştir.

Türkiye’de kadının istihdamdaki yerinin beklenen ve arzu edilen boyutta olmadığı açıktır. Nüfusun artmasına orantılı olarak eğitim kurumlarının yaygınlaşamaması ve özel ve kamu işletmelerinin yurt içinde dağılımının eşitsizliği, işsiz kadın işçi oranında bölgeler arası farklılık göstermektedir. 18-50 yaş grubu esas alındığında aktif çalışma döneminde sadece kadının değil erkeğin de istihdam sorunu yaşadığı açıktır. Acı bir gerçek, işsizlik oranı giderek azalmayacağı aksine daha da artacağıdır.

Ancak eğitim düzeyi yüksek olan kadınların ve işgücüne gereksinim olan sektörlerde çalışabilecek nitelikli kadınlara her zaman ihtiyaç bulunduğundan istihdamda fırsat eşitliğini nitelikli olanların yakalaması zor olmayacaktır. Bazı sektörler ki bunlar, hemşirelik hastabakıcılık, laboratuar işleri, halıcılık, posta, telefon, gıda,tekstil  gibi sektörlerdir, kayıt içi ekonomide kadın istihdamında eşitliğin bozulmadığını kabul edebiliriz. Özellikle sağlık sektöründeki açığın kadının eğitilmesi ile çözümlenmesi mümkün iken bu yönde bir politikanın olmaması istihdamdaki eksiğin giderilmesini bile karşılayamamaktadır. Ayrıca kayıt dışı ekonominin topluma yansıyan olumsuzluklarının giderilmesinde Devletin yasaları dahi uygulamaktaki çekimserliği toplumdaki güveni sarsmaktadır.

IV – Kadın İstihdamında Olumsuzluğun Giderilmesi İş Yasaları İle Mümkün Değildir.

Gerek Anayasa hükümleri ve gerekse İş Yasası sadece istihdamda değil tüm haklarda  EŞİTLİK PRENSİBİ üzerine bina edilmiştir. Bu prensip doğrultusunda yasalar ve uygulamaya yönelik tüm mevzuatta eşitliğin sağlanması ve istihdamın mümkün kılınması için hükümler mevcuttur. Kadına özgü bir takım pozitif ayırımcılık teşkil eden haklar da çağdaş nitelikte olmak üzere düzenlenmiş bulunmaktadır.

Öyleyse neden kadın istihdamda yer alabilmek için mücadele vermektedir? Neden tercih edilmemektedir? Ancak tercih edilmemenin sadece Türkiye’nin sorunu olmadığını da burada vurgulamak gerekir.

Toplumda istikrarın sürekliliği için istihdam önemli olduğu kadar ,gelişen teknoloji ve ekonomi kurallarının yeni boyutlara doğru gittiğinin de farkında olmak gerekir.Eski model çalışma biçimleri artık tarihe karışmıştır. Teknolojik gelişme daha az eleman kullanmayı gerektirmiştir. Ancak tüm bu gelişmeler ve ekonomik büyüme, refah toplumu olma amacı sadece  “ İNSAN “ içindir. İnsan merkezli olmayan hiçbir yöntemin sürekliliği olmayacaktır. Yatırım, üretim ve pazarlama, tüketim ve tekrar üretim döngüsü, insanı esas almazsa bir anlamı yoktur. İnsanın temel alınmadığı program ve projeler kısa süreli olmaya mahkum olacaktır. Esasen globalleşme sarhoşluğu içinde insana değer vermeyen sistemlerin benimsendiği, bazı ülkelerin sadece tüketim toplumu olmasının kararlaştırılarak üretimlerinin asgariye indirilme politikasının benimsetildiği globalleşme sistemi içinde, ülke yönetmeye kalkışmanın bedeli, kısa bir süre sonra halka ödettirilecektir. Bu genel sorun içinde kadının üretim pazarlama ve tüketim tekrar üretim çarkında ucuz emekte var olabilmesi bu gün için ve bu yapıda olası değildir. Yatırımcı, üretmek, pazarlamak, üretirken tüketilmesini sağlamaya yönelik projelere sahip olmak ve tekrar üretmek şansını mutlaka yakalamak ve başarmak zorundadır.

Bu çarkın içinde işverenin birincil menfaati, yatırımını en az maliyetle çevirebilmek ve kar elde etmek, işletmesinin sürekliliğini sağlamak, üretimde ve pazarda ön sıraları kapmaktır. Globalleşme teorisinde ekonomide amaç en önlerde koşabilmektir.  O halde yatırımcı, sanayici, üreticinin ilk istediği UCUZ EMEKDİR. Türkiye’de ucuz emek varmı dır? Hayır YOKTUR. Türk yatırımcısı artık ÇİN cennetinde yatırım yaparak dünya pazarında tüketiciye ulaşabilmek umudundadır. Ancak bir tehlike daha ortaya çıkmıştır, Emeğin çok ucuz olduğu başka bir kıta canlanmıştır. Çağdaşlıktan, ekonomik gelişmişlikten hiç nasibini alamamış asırlardır sömürülmüş bir kıta üretimin kaydırıldığı yer olmaya başlamıştır. Çin dahi Afrika’da ucuz emek peşinde koşarak dünya rekabet pazarının bir numarası olmak için savaş vermeye hazırlanmaktadır. Afrika’nın üretim mahalli olarak seçilmesi o kıtada tüketici yaratma projesinin bir parçasıdır. Ancak şimdilik ucuz emek pazarı olarak bir süre sanayi toplumlarına hizmet verecektir. Bu manzara karşısında Türk ekonomisinin kayıtlı gerçek yatırımcısından beklentilerin bir sınırının olması gerekmez mi? Bu bağlamda kayıt dışı ekonomi ile savaş vermek bu konuya odaklanmak sureti ile gerek iş sağlığı ve güvenliği dahil, istihdam sorununun da çözülmesi işlevi, Devletin birincil görevi olmak gerekmez mi?

Üretim maliyetlerinin az olacağı bir sistemin Devletin politikası olması gerekirken, Devlet dış borçlara heves edip sonra ödeme zamanı vergilerin arttırılması yolu ile veya emek sermaye ilişkisine göz dikerek bu yolda birikim sağlamayı tercih ederek ucuz politika yapmaktadır. Bu tür politikalar istikrarsızlığı doğurmakta ve demokrasiden uzaklaşan bir yol olduğu gibi, ülkenin ekonomik açıdan kalkınmış bir ülke olmasını da engelleyen baş nedendir. Devlet yanlış politikaları nedeniyle yatırımcıyı caydırmakta, sermayenin akışını engellemekte, vergiler ile kazanana ve iş yapana yük bindirmekte, üretimin maliyetini arttırmakta, pazarlamasını engellemekte ve tüketimin önünü tıkayarak çarkın dönmesini engellemektedir. Tabii ki bu arada işverenler bu yüklerin üzerine bir de kadın işçi istihdamının maliyet açısından yük getirmesi karşısında kadın istihdamına sıcak bakmayacaklardır.

Bunlara ilaveten, işverenlerin kadın işçiler açısından, onların ailevi yük ve sorumluluklarının neden olabileceği  devamsızlıklarının, izin hakkı kullanmalarının veya doğum izni ,süt izni gibi izinlerinin varlığı karşısında ve hatta oda ve yurtlar ile ilgili konularda maliyet artışına neden olan yasal zorunluluklar sebebiyle, işletmeler ekonomik hedeflere ulaşmada maliyet arttırıcı faktörlerden kaçınacaklardır.Bunun serbest ekonomi kuralları içinde doğal kabul edilmesini göz ardı etmemek gerekir.

Kadınlar ile ilgili pozitif ayırımcılık yapılması doğal ise de, bugünkü vahşi rekabet ortamında özellikle dünya ekonomisinde henüz etkisini kaybetmemiş ekonominin globalleşme felsefesine boğulmuş olduğu sistem içinde çalışmaya çalışan işverene, kadını koruma amacına yönelik olarak, sosyolojik gelişme adına , kadın işçi istihdam etmeye zorlamak nasıl mümkün olacaktır? Yatırımcının üreticinin hayatta kalabilmek için savaş verdiğini,  ticarinde ulusal veya uluslar arası yaptığı sözleşme hükümlerine uymak için ve süresinde taahhütlerini yerine getirmek ve cezalara muhatap olmamak durumunda bulunduğunu unutmamak gerekir. Enerji kesintileri, tabii afetler, grevler lokavtlar, olağanüstü hal durumları kolay göğüslenecek konular değildir. Kredilerin geri ödenmesi, bir günlük gecikme halinde dahi işletmelerin iflasla karşılaştığını bilmek ve işverenlerin sözleşmesel zorunluluklarından kaynaklanan ağır yükümlülüklerinin, vergi sistemindeki bozuklukların, niteliksiz işçilikten kaynaklanan kayıplarının, çalışma  sürelerindeki kayıpların neden olduğu maliyet artışlarına, bir de iş kazası ve meslek hastalığı  nedeniyle S.S.Kanununda sistemin kara lekesi primli rejimin felsefesine aykırı olan ve uygulamasının iş kazası ve meslek hastalıklarını önleyici bir yararı da görülmemiş bulunan, işverenin sorumluluğunu düzenleyen 26. maddesindeki  rücu kurumunun Yargıtay İçtihatları ile adaletten ve objektiflikten uzak Devletçi zihniyetle ve kanun metnine sadık olmayan uygulamaları nedeniyle vuku bulan  yükü eklersek, Türkiye’de bir de maliyeti  çok yüksek olan kadın işçileri istihdam etmekle giderlerinin artmasını işverenin istemeyeceği açıktır. Tüm bunlar ,neden kayıtlı ekonomide kadın istihdamının beklenenden fazla olamadığını göstermektedir.

Yasal  hükümlerin getirdiği ağırlaştırıcı şartlar giderek işverenlerce kadın işçi istihdamında azalma meydana getirecektir.Bunun tersi olması ve eşitliğin sağlanması açısından mucize yaratılması gerekmektedir.  Aslında mucize Devletin politikasında yatmaktadır.

V – Sosyolojik Etkenler

Kadının istihdamda nüfusa orantılı olarak yer alamamasının bir değer boyutu da sosyolojiktir. Kadın istihdamda yer almak ve üretken olmak istediği halde erkek egemen toplumda ve dini baskılarla tüm özgürlüğü elinden alınan bir birey haline dönüşmektedir. Erkeğin malı olma zihniyetinin hakim olduğu, çağdaşlıktan nasibini almamış yörelerde Atatürk devrimlerinden habersiz, eğitimsiz bırakılmış ve esir hayatı yaşayan kadın birey Türkiye’nin önemli sorunlarından biridir ve olmaya da devam edecektir. Birbirlerine karşıt felsefe ve ideoloji içinde yerleşen ve genişleyen Sivil Toplum Örgütlerinin ideolojik ve dar kapsamlı çalışmaları ile bu sorun çözülemeyecektir. Çözüm ancak çağdaş bir Devlet anlayışı ve politikası ile mümkün olabilir. Ülkenin en ücra köşelerinde ancak Devletin etkin ve kalıcı politikası ile gerek eğitim ve gerekse istihdam birlikte düzenlenebilir. Türkiye’de,  köylerde, mezra ve kırsalda yaşayan eğitimsiz kadın,  sadece evin ihtiyaçlarını görmek dışında hiçbir faaliyette yer alamamakta, toplumda yeri sözü olmayan. bir kimse olarak yaşamaktadır. Bireysel hiçbir özgürlüğü yoktur. Özgür olmayan kadının istihdamda da esasen yeri olamaz. Kadın evi dışında çalışabilmek için babasının, ailesinin erkek kardeşinin, kocasının, kocasının ailesinin iznine tabidir. Medeni Kanundaki hükümlerin uygulanması bazı bölgelerde etkin değildir.  Aile içi bu sorun kadın istihdam eden işverenin de çoğu zaman sorunu olmaktadır. İşyerinin şartları, çalışma koşulları, işyerindeki olaylar, sadece kadın işçinin sorunu olmayıp diğer aile bireylerinin de sorunu haline gelebilmektedir. Açıklamaya çalıştığımız bir kısım sosyolojik faktörlere bir de İş Yasalarından kaynaklanan sorunları eklediğimizde, yukarıda açıklamaya çalıştığımız işverenin yatırım, üretim, pazarlama döngüsünde, içinde yaşadığı sorunlara, tehlikelere bir de kadın işçi yükünü almak istememesini doğal karşılamak gerekir.

VI – Çözüm ne Olabilir

Öncelikle Devletin genel olarak İŞSİZLİK konusunda bir politikasının olması gerekir. İşsizliğin önlenmesi için Devletin şimdiye kadar önerdiği temel bir program ve uzun vadeli bir politikası olmamıştır. Yıllar itibariyle Özelleştirmeye paralel olarak Devletin istihdam politikası belirlemesi ve özelleştirilen işletmelerin kapanmaması ve özel sektör işletmeleri olması gerekirken, özelleştirme sonrası istihdamda sürekliliğin sağlanmasına yönelik hiçbir çalışma yapılamamış ve sanki engellenmiş olduğu görüntüsü, bir çok çalışanın haklarının kaybolmasına yaşam kalitesinin düşmesine işsizliğe neden olmuş ve demokratik haklara aykırı ve istikrardan uzak uygulamalar yaşanmıştır. Özelleştirme politikasının Türkiye gerçeğine ve Türk çalışanına yaraşır bir biçimde ve ülke yararına olmak üzere bir sisteme oturtulması kaçınılmazdır. Vergisini verenlerin alın teri ile gerçekleşmiş kamu işletmelerinin özelleştirilmesine bağlı olan ürkütücü ve bir o kadarda demokrasiye ve insan haklarına aykırı sonuçlarından ders alınması ve tekrarından kaçınılması işsizliğin önlenmesinde çarelerden biri olacaktır.

Kadın işçilerin esnek çalışma sistemi içinde çalıştırılmalarını beklemek bir çözüm olabilir mi? Hayır olamaz.  Çünkü kadın işçi istihdamında esnek çalışmada da maliyet artışı söz konusu olacaktır. Esnek çalışmanın ekonomiye getireceği artıların veya ekonomik durgunluk yaşanan dönemlerde esnek çalışma imkanlarının olması işvereni rahatlatmakta ise de, her işyerinde veya işte esnek çalışma olanağı olacak diye bir kural bulunmamaktadır. Başka deyişle esnek çalışma sistemi içinde organizasyon işverenin inisiyatifinde şekillenmektedir. İşverenin ne kısmi süreli işçi istihdam zorunluluğu vardır ve ne de işçinin istediği saatlerde çalışma isteğini kabul etmesi gibi mükellefiyeti vardır. İşin niteliği elvermedikçe kısmi süreli sözleşme yapılma zorunluluğu bulunmadığına göre kadın işçinin aile yükümlülükleri de gözetilerek kısmi çalışmasının teşvik edilmesi gibi bir uygulama ile uygun iş imkanı sağlamak mümkün olmayacaktır.

Kadın işçilerin çağrı üzerine istihdamı bir çare midir? Hayır değildir. Çünkü çağrı üzerine kurulu sözleşme ile sürekli bir iş olanağı olmadığı gibi belirli bir mesleğin öğrenilmesini ve gelişmeyi de engelleyen niteliktedir. Kadın istihdamında yararlı olacağı söylenemez. Belirli dönemlerde kısa bir süre için bir gelir kaynağı olacağını ümit etmekten başka Türkiye’de uygulama bulacağını esasen zan etmediğimiz bir çalışma türü olarak İş Kanununda yer almıştır.

Eve iş vermek sureti ile çalıştırma konusuna gelince; kadınların istihdamında öne sürülen bir ilişki olarak ortaya atılan bu yöntemin İş Sözleşmesi olarak kabul görmesi mümkün değildir. Böyle bir yapılanma iş ilişkileri içinde değil Borçlar Kanununda yer alan sözleşme tipi olarak istisna akdi hükümleri bağlamında mütalaa edilmek gerektiğinden, sözleşme serbestisi ve serbest ticaret sistemi içinde tarafların istedikleri şart ve hükümleri içeren sözleşme ile iş yapmaları her zaman mümkündür. Ancak böyle bir yapılanmanın İş Hukuku içinde yer alması yanlış olur. İşi yapan tarafın evinin işverenin işyeri ve hakimiyet ve sorumluluk alanı içinde olmadığı, böyle bir ilişkide işverenin SSK bağlamında yükümlülüklerinin olacağını düşünmenin mümkün olmadığını da açıklamak gerekir.

İş Kanununda işverene emredici nitelikte bazı mali yükümlülükler getiren konularda Devletin katkısının sağlanması suretiyle ortak bir yol bulunabilir. Örneğin, kadın işçi istihdamında İş.K. 88 maddeye dayanılarak çıkarılmış14.07.2004 tarihli Gebe veya Emziren Kadınların Çalıştırılma Şartlarıyla Emzirme Odaları ve Çocuk Bakım Yurtlarına Dair Yönetmelik hükümleri gereğince işverenin yükümlülüğü 24. maddede çok geniş olarak düzenlenmiştir. İşveren, yönetmelikte belirtilmiş tüm şartların yerine getirilmesi ve organizasyonu, denetiminde görevli ve mali açıdan yükümlü tutulmuştur.150 den fazla kadın işçinin çalıştırıldığı yerlerde emzirme odası ve yurt yapılması konusundaki çağdaş düşüncenin mali yükümlülüğünün her ne kadar işverenlerin ortaklaşa oda ve yurt kurabileceklerine dair hüküm konulmak sureti ile hafifletilmesi düşünülmüşse de bu olasılığın işyerine oda ve yurtların 250 metreden uzak olmayacağı, olduğu takdirde araç sağlanması gereği gibi hükümlerinin bulunması, işverenlerin birlikte hareketlerine engel teşkil edecektir. Örneğin bu tür yapılanmada Devletin mali katkısı sağlanabilir. Esasen Devletin okul, yurt açma yükümlülüğü çerçevesinde uygun yatırımlar yapması halinde işverenlerin mali yükleri hafifletilerek kadın istihdamı cazip hale getirilebilir.                                                                                                                                                                     Bunun dışında kadın istihdam eden işletmelerin her 10 kadın işçi karşılığında vergi, kurumlar vergisi gibi yükümlülüklerden belirli oranlarının düşüleceği gibi hükümlerin ilgili mevzuata konması,istihdamı arttırabilir.

SONUÇ

Genel olarak açıklamak gerekirse, Türkiye’nin içinde bulunduğu çok yönlü ve karmaşık problemlerinin yanında, Devlet borçlarının ödenmesinde kısa vadeli programlar ile işverenlere getirilen yüklerin sebep olacağı üretim faaliyetinin durmasına varacak tehlike karşısında ve büyüyen işsizliğin başka tehlikeleri de getireceğini görerek, yukarıda açıkladığımız mali yük getiren kadına yönelik uygulamalarda maliyetin hafifletilmesi dışında yasa hükümlerinde bir değişikliğe gerek olmadığını belirtmek gerekmiştir.

Acil ve önemli olan ise kadının eğitilmesi ve eğitim seviyesinin yükseltilmesi ve özgürlüğünün kazandırılmasıdır. Bunun sağlanması ile esasen kadın iş yaratma becerisine kendisi kavuşacaktır. Diğer çok önemli bir konu da Türk tarımına ivme kazandırmak suretiyle kadının tarım sektöründe tarım ürünlerine ilişkin sanayide istihdam edilmesinin sağlanması olacaktır.

2006

B.Ergin

error: Tüm içerik Hakları saklıdır.