İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ AÇISINDAN TÜRKİYE GENELİ

  • Home
  • Makaleler
  • İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ AÇISINDAN TÜRKİYE GENELİ

İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ AÇISINDAN TÜRKİYE GENELİ :

 

GENEL AÇIKLAMA

            İş sağlığı ve güvenliği önemli ve ciddi bir konu olarak Türkiye’nin gündeminde her zaman özel yerini korumuştur. Devletin işçi sağlığı ve güvenliği konusunu sürekli gündemde tutması da bu konudaki çağdaş zihniyetin göstergesi olmuştur. Devletin iş sağlığı ve güvenliği konusundaki duyarlılığı bugün için tüm sorunların çözülmüş olduğu anlamına gelmese dahi yıllardır süreklilik gösteren bir biçimde konunun işlenmiş olması bireylerin sağlık ve iş güvenliği konusunda daha duyarlı olmalarını, ve konuya yaklaşımlarını olumlu yönde etkilemiştir. Böylece bir alt yapının oluştuğunu söyleyebiliriz. İş sağlığı ve güvenliğinin uygun değer düzeye erişmesi için sadece çalışan zümreyi ele alarak veya işçi niteliğinde çalışanlar ile çalıştıranlar arasında konunun halline çalışmak da yeterli değildir.  Çağdaş bir mevzuata sahip olmakla da iş güvenliğinin sağlandığını kabul etmek mümkün değildir. Genel olarak insana değer vermekle ,  insan sağlığı ve güvenliğini sağlamak mümkün olacaktır.

            Ülkenin siyasi, idari, ekonomi politikası bireye , insan unsuruna değer ve önem vermekte ise ,toplumu meydana getiren bireyin refahı ,mutluluğu  ve sağlığı için kurallar varsa ,böylesi bir sistem içinde iş güvenliğinin de sağlandığı kabul edilebilir.

            İşçinin sağlığının iş koşullarından kaynaklanan olumsuzluklardan  etkilenmesinin en aza indirgenmesi için çalışılmaktadır. İş koşullarının işçi üzerindeki olumsuzlukları işçinin insan hakkı bağlamında korunmasını gerektirmiştir. İşyerinde işçinin hayatını, vücut tamlığını bozacak, etkileyecek nedenlerin tamamen ortadan kaldırılması zorunluluktur. Toplumun gelişmesi  insanın en değerli varlık olduğu bilincinin gelişmesini de beraber getirmiş ve iş şartlarından kaynaklanan olumsuz sonuçlardan işçilerin arındırılması ve risklerin ortadan kaldırılması için yaptırımlar kesin kurallara bağlanmıştır. İnsana değer veren ve ekonomiden önce insan varlığının önemli olduğu bilinci işçi sağlığının sağlanmasında önemli adımlar atılmasını sağlamıştır. Ülkemizde, uluslar arası belgeler bağlamında ve Türkiye’nin AB normlarına uyumu çerçevesinde ,iş sağlığına yönelik hükümlerin yeni baştan düzenlenmesi ile çağdaş bir görünüm alınmıştır. Mevzuat açısından ileri toplum görüntüsünde olan Türkiye’de, uygulama açısından olumsuzlukların tümüyle giderildiğini iddia etmek için vakit henüz erkendir. Çünkü mevzuatı uygulayacaklar açısından öncelikle insana değer verme bilincinin gerçekleşmesi gerekmektedir. Davranış biçimi ,konuları algılama ve uygulama modeli için insan kimliğinde önemli değişiklikler gerektiği Türkiye’nin yüzüne vurulmaktadır. Mevzuatın sindirilmesi ve kurallara uyma bilincinin toplumda yerleşmesi için sürekli eğitim programları düzenlenmesi gerektiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Bugüne kadar teknolojiden ve ekonomik özgürlükten nasibini almış işletmeler modern düzenlemeleri ile ve uluslar arası standartları uygulamakla işyeri kazalarını ve meslek hastalıklarını yok denecek kadar aza indirmişlerdir, ve bu işletmelerde işçilerin eğitilmiş olduğunu da görebilmekteyiz. Çağdaş uygulamanın yabancı sermaye ile birlikte geliştiğini göz ardı etmemek gerektiği gibi, uluslar arası acımasız rekabetin, gelişmiş teknoloji ve iş kaybının olmadığı işletmelerde gerçekleştiği de yadsınamaz. Sanayi toplumu yerini bilgi toplumuna bırakmış ,bilgi toplumu da yerini insancıllığın en önde olduğu başka bir toplum anlayışına bırakmaktadır. Bu gelişmeleri Türkiye arkadan değil en önde sağlamalıdır. Bu gelişmeleri gerek fiziki yapısı ve gerekse  kültür, inanç ve sahip olduğu geleneksel insani değerlerleriyle derhal uygulayabilecek kapasitededir. Tük toplumu kirli bir toplum yapısına layık değildir. Türk çalışanı kötü işyerleri, riskli çalışma koşulları içinde çalıştırılmaya ve korunmadan uzak ve denetimsiz bir yapılanma içinde bulundurulmaya layık hiç değildir. Türk kültürü aklın önderliğinde gelişmiştir. Bu nedenle iş sağlığı ve güvenliği konusunda akıl ve bilimin ışığında en iyiyi bulmakta ve uygulamada zorlanacak bir yapıda değildir. Tüm bu vasıflar bir arada değerlendirildiğinde, uluslar arası kuralları esasen yasal düzenlemesi ile sağlamış olan ve fakat uygulamadaki aksaklıklar nedeniyle  işgücü kaybının olduğu ortamdan en kısa zamanda çıkacağı muhakkaktır..

            İş sağlığı ve güvenliği iş verimini etkileyen en önemli nedendir. Artık iş sağlığı ve güvenliği önlemleri sadece işyerinde alınması gereken önlemler olmaktan çıkmış ,çevreyi, doğayı ilgilendiren, ülke ekonomisini etkileyen, toplum sağlığını ilgilendiren ve dünyayı  ilgilendiren konu olmuştur.

I – KAVRAM :

İş  sağlığı ve güvenliği iki kavram olarak işçinin sağlığı ve emniyetini sağlamak açısından çalışanların çalışmaya bağlı olarak ortaya çıkacak tehlikelere karşı korunmasını kapsamaktadır. Çalışırken işçinin ifa ettiği işten dolayı bir zarar görmemesi asıldır. İşçinin işi yaparken sağlığına, vücut tamlığına ve ileride ortaya çıkabilecek ve sağlığını tehdit edebilecek hiçbir risk altında olmaması için gerçekleştirilen unsurlar işçinin sağlığının korunmasıdır. Bu sağlığın korunmasında iş yerindeki iş ortamının güvenli olması zorunludur.  İş ortamı işin niteliğine göre olması gereken şartlara göre donatılmalıdır. Yasa ile emredici nitelikte olmak üzere konmuş kurallara işverenlerin ivedilikle uymaları ile sağlanmaya çalışılan iş güvenliği, bir normlar bütününün eksiksiz uygulanmasıdır. İş yerinde işin türüne göre esasen uluslar üstü kurallarla sarmalanmış normların eksiksiz uygulanmasını sağlamak ve doğru eksiksiz ekipmanlarla donatmak iş sağlığı ve güvenliğini için en gerekli kuralıdır. Bu donanımlar ile sağlanan da iş sağlığı ve iş güvenliğidir.

II –  İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ GELİŞİMİNE BAKIŞ

            Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kuruluşundan beri gerek Teşkilatı Esasiye Kanunu ve gerekse Anayasalarda demokratik hukuk devleti olma kuralı çerçevesinde bireylerin hak ve hürriyetleri düzenlenmiştir. İş sağlığı ve güvenliği açısından ülkede konuya verilen önemi tarihi gelişimini takip ederek göstermek gerekirse, Osmanlı İmparatorluğunun son dönemlerinden itibaren konuya ilişkin kuralların az veya çok  yer aldığını görmekteyiz.

            Osmanlı döneminde ilk defa işçiyi korumaya yönelik olarak 1865 tarihli Dilaver Paşa Nizamnamesi adıyla tanınan kömür işçilerinin durumunu düzeltmek için hazırlanmış nizamnameyi gösterebiliriz. İşbu nizamname ile işçilerin dinlenme, tatil, barınma, çalışma ve ücretleri hakkında hükümler düzenlenmiştir. Ancak ,Dilaver Paşanın şahsi gayreti ile düzenlenen bu nizamnamenin uygulamasının gereği gibi yapıldığı söylenemez. Devlet yönetim biçimi, sanayi devrimi bilincinden uzakta olmak, insan değerinin bilinmemesi, kurallara bağlı olmasa da sınıf farkının olması, işçi sınıfının teşekkül etmemiş bulunması , sanayi, ticaret, ekonominin Osmanlı toplumunda  gayrımüslim tebanın  elinde olması gibi nedenler medeni bir kuralın uygulanmasını imkansız kılmıştır. Diğer bir Osmanlı dönemi nizamnamesi ,Maadin nizamnamesi de 1869 tarihli olup, madenlerde çalışanlarla ilgili olarak, madenlerdeki tehlikelerin tesbiti ve maden sahiplerinin bilgilendirilerek ,önlem almalarını sağlamaya ve kaza halinde hükümete haber vermek yükümlülüğünün getirildiği bir mevzuat olarak önemlidir. Zira bu nizamname ile  kazaya uğrayan işçi ve ailesine maden sahibinin tazminat ödeme yükümlülüğü kabul edilmiştir.

            Osmanlı dönemindeki bu kaynaklar işçi sağlığı ve güvenliğinin belirli bir grup esas alınarak düzenlenmiş olmasına rağmen konuya önem verildiğinin bir kanıtıdır. Bu arada belirtmek gerekir ki, Osmanlı toplumu tarıma dayalı bir ülke karakteristiği sahiptir. İş sağlığı ve güvenliği ile ilgili mevzuata sahip olmayışını, sanayi ülkelerindeki gibi belirli mücadeleler sonucu elde edilmiş haklar bakımından ,sorgulamak mümkün değildir.

            Avrupa kıtasında bugünün AB nin kapsadığı alanda 17 ve 18 yüzyıl manzarasına  baktığımızda , endüstri, ticaret ,siyaset ve sosyal yaşantı bağlamında henüz felsefik boyutta yeni yapılanmalara girilmiş olduğu görmekteyiz. Bireylerin haklarını elde etmeleri ve toplumu yönlendirecek esaslı yasal yapılanmalar daha sonraları gerçekleşmiştir. Ortaçağ karanlığından çıkmaya gayret eden ancak birbirleri ile savaşma alışkanlığından vazgeçmemiş ve bunun zararlarını henüz görememiş bir Avrupa kıtası, Prenslikler ,krallıklar, dükalıkların, birbirine egemen olma adına savaştığı bir yerdir.  Ferdin geleceği, insan değeri,  sosyal yaşam, insan hakları gibi konuların  henüz sahnede olmadığı bir Avrupa’dan bugün aydınlanmanın beşiği olarak söz edilmektedir. İnkar edilemeyecek gerçek ortaçağ karanlığından  büyük bir gelişmeyle reformlar yaparak  aydınlığa erişmiş ve halende en iyiyi arama yolunda gelişme içinde olduğudur. Bunun nedeni, basit olarak Avrupa’nın savaşlardan kıyımlardan, salgın hastalıklardan insanların felaketten felakete sürüklenmesinden bıkarak, sefaletlerin sona erdirilmesi bilincinin yerleşmesi ve insanlık onurunu esas alan anayasaların hazırlanmasına imkan hazırlayan felsefi yapılanmadır.

            Avrupa aydınlanma çağını hızla yaşamışsa da, sosyal sonuçları itibariyle gelişen endüstri ilişkilerinde hızlı büyüyen endüstri şehirlerinde sağlığa, güvenli ve temiz işyerlerine önem verilmediği ve ihmal edildiği gerçeğinin, felaketlere salgın hastalıklara yol açtığı ve nesilleri yok ettiğini de unutmamak gerekir. Kapitalizmin acımasızlığı kendisini, ufak ücretlerle istihdamı zorunlu kılarak göstermiş , sağlıksız işyerlerinde işçilerin uzun saatlerle çalışmaları doğal karşılamıştı. Altı yaşından yukarı çocuk işçilerin istihdamı, kadın işçilerin sömürüldüğü kadın erkek ayırımcılığın had safhada olduğu düzen, zengin ve pis kokan fakir çocukların aynı okula gönderilmesine razı olmayan aristokratlar ile okuma yazma bilmeyen halkın eğitilmesi gerektiği 19 yüzyıla kadar sürmüş bir serüven olarak[1] bugünün Avrupa Birliğini oluşturan devletlerin ülkelerinde cereyan etmiş olaylardır. İşçilerin işsiz kalmaktan korkmaları aç kalma tehlikesi, işlerin kapanma riski, önemli sosyal problemler olarak Avrupa tarihinde iz bırakmıştır.

            Ancak hızla gelişmesini sürdüren reformist anlayış kötü şartların giderek iyileşmesine doğru yol almıştır. Aynı dönemde Anadolu Türkiye’sinde birbirini böylesi kıran beylikler prenslikler olmadığı gibi halkın  salgın hastalıklar nedeniyle ölümleri de söz konusu değildir.  Şehirlerin karantinaya alındığı olaylar yoktur. Sanayi devrimi elbette Avrupa ile aynı zamanda yaşanmamıştır. Ancak Anadolu Türkiye’ sindeki şartların çalışanlar açısından insan haysiyet ve onuruna aykırı olmadığını , insana değer vermeyen ve kölelik zihniyetinin hakim olduğu bir ortamın bulunmadığını gönül rahatlığı içinde söylemek gerekir. Bunların nedenleri gerek sosyal politikayı ilgilendirdiği ve gerekse sosyolojik faktörler olduğundan daha fazla açıklama yapmayacağız.

            A- ULUSAL MEVZUATINI ETKİLEYEN ULUSLARARASI NORMLAR

            Türk Hukuk Mevzuatında işçi sağlığı ve güvenliği konusunda da Uluslararası Normlar, Avrupa Konseyi Belgeleri ve ILO Sözleşmelerinde yer alan  hükümler etkilidir.[2] Özellikle Türkiye’de AB çerçevesinde yeniden hukuki yapılanma perspektifi açısından Avrupa Birliği Direktiflerinin çeviri sureti ile mevzuata girmesi çağdaş bir yapılanma olmuştur. Bu şekilde bir uygulama bazen başkaca hükümleri de gerektirebileceği gibi, daha detaylı hükümler için uygulamaya yönelik detaylandırma yapılması ile sorunlar aşılabilecektir. Bu arada belirtilmesinde yarar görülen bir diğer husus da, Türkiye’nin esasen Avrupa Konseyi üyesi olarak, iş sağlığı ve güvenliği konusunda, Avrupa’nın temel belgelerinin tarafı olduğu ve , AB mevzuatı içinde yer alan Topluluk İşçileri Temel Sosyal Haklar Şartı  gibi bir takım çalışma hayatını ilgilendiren sosyal güvenlik ile ilgili belgelerin yasal bir yükümlülüğünün esasen bulunmadığı, bunların politik deklarasyonlar olduğu ve bu deklarasyonların AB direktifleri olarak uygulamada bir anlam taşıdığıdır. Direktiflerde esasen iç hukuk kuralları halinde gelmiş ve gelmektedir.

            B- İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ İLE İLGİLİ ULUSAL KAYNAKLAR

            İş sağlığı ile ilgili olarak T.C Devletinin kurulması ile 1921  tarihli ve 1151 sayılı Ereğli Havza i Fahmiyesi Maden Amelesi Hukukuna Müteallik Kanunu ile madenlerde çalışan işçilerin iş şartlarının düzeltilmesi ve çalışma şartları ile ilgili hükümler konmuştur. Bazı ilginç hükümlerden bahsetmekte yarar vardır.

Bu Kanunun  :

6 maddesi: “ Bilumum madenciler hasta kazazede olan ameleyi meccanen tedavi ettirmeye ve bunu teminen maden civarında hastahane. eczane ve şahadetnameli etibba bulundurmaya mecburdur. Bunuların tayini mahalli ve adedi muhtelif madencilerin arasında masarifin veçhi tevzii ve itasına dair ayrıca nizamname tanzim olunacaktır.

7. maddesi: “Havzai fahmiyede sayü amelden dolayı kazazede olanlarla vefat edenlerin varisleri veya amele müfettişliği ve yahut İktisat  Vekaleti tarafından tazminat davası ikame olunur. İş bu tazminat davası miktarı kaç kuruştan ibaret olursa olsun Sulh Hakimleri hakkındaki kanuna tevkifan Sulh Mahkemelerde kabili temyiz olmak üzere rüyet olunur. Tazminat miktarı tarafeynden alelusul müntehap erbabı vukuftan teşekkül edecek heyetin önereceği rapora istinad eder . Keza vukuu amil veya mültezimlerin sui idaresinden veya fennen ifası lazım gelen hususatın ademi ifasından neş’et etmiş ise tazminattan maade işbu amil veya mültezimlerinden beşyüz liradan beşbin liraya kadar cezayı nakdi alınır.

Bir iki maddeye bir çok hukuki sonuç sığdırılarak önemli adımlar atıldığını görmekteyiz.

            Umumi Hıfsısıhha Kanunu , genç Türkiye de çıkarılmış ilk kanunlardan olarak iş sağlığı açısından halen önemi haizdir. Ülkenin genel sağlık konusunda  birçok önemli hükümleri ihtiva etmektedir. O dönemin zihniyetini yansıtması  bakımından önemli olduğu gibi, gerekli değişiklikler yapılarak halen yürürlüktedir. Gerek genel sağlık konularında ve gerekse çalışanlar açısından ve kadınlar açısından sağlık ve güvenlik ile ilgili hükümleri içermektedir. Bu kanun ileriye yönelik olarak döneminde hazırlanmış olup o dönemde kanun koyucu ve bürokratların ne denli ileri görüşlü olduklarını göstermektedir.

            İş sağlığı ve güvenliği ile ilgili normların temeli genç Türkiye Devleti kurulurken atılmış ve gelişen dünyada düzenlenen uluslar arası ve üstü normların Türkiye mevzuatında yer alması için azami gayret sarf edilmiştir. Bir çok uluslar arası sözleşmeye taraf olunmadığı dönemlerde dahi mevzuata bu sözleşme hükümlerinin alındığını görmekteyiz.

            İşçinin çalışırken  işin niteliğinden kaynaklanan risklere karşı korunması bu risklerin işin teknik özelliklerinden kaynaklanması , teknik korunmayı gerektirmektedir.Korunma için işçinin bilinçli olması ve eğitilmesini gerektirir. Çalışanların  risklere karşı korunması için bilgilendirme ve gerekli önlemlerin alınması hiçbir zaman yeterli olmamıştır. Uygulamanın   emredici nitelikte olmak üzere yasalar ile düzenlenmesi zorunludur. Bu nedenle tüm teferruatı içeren detaylı mevzuat ile iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması gerektiği bilinci evrensel nitelik kazanmıştır. İşyerlerinin niteliğine göre olması, yapılması , uyulması gereken önlemler belirtilerek bunlara uyulması zorunlu kılınmıştır.

            Yasal hükümler açısından Türk Hukuk Mevzuatında  kadın ve erkek arasında farklı hükümler bulunmamaktadır. Çalışanlar bakımından da kadın erkek ayırımı bulunmamaktadır. Esasen eşitlik Anayasa ile teminat altına alınmıştır.Kadınlar ve erkeklerin eşit haklara sahip olduğu ve Devletin bu eşitliği yaşama geçirmede sorumlu bulunduğu AnaY 10 maddesi hükmüdür

            Ekonomik açıdan gelişmiş ülke uygulamalarına eş değer olan  Türk Hukuk mevzuatındaki hükümler ile iş sağlığı ve güvenliği konusunda önlemlerin alınması için yasal faaliyet gösterilmektedir.Yasal düzenlemenin uygulamaya geçirilmesinde de işçi ve işveren kuruluşlarının gayretleri ve proje bazında faaliyetler yadsınamayacak derecededir. Devlete yüklemeden bir takım  görevlerin NGO lar tarafından ifasının toplumu daha da ileriye götüreceği görülmektedir.

                        a-TC Anayasası Hükümleri:

            AnaY.5.md. Devletin temel amaç ve görevlerinden bahsetmektedir. Devlet milletin bağımsızlığı, bütünlüğünü ve ülkenin bölünmezliğini korumak yanında ,  kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamak görevleri belirtilmiştir.            Keza AnaY.17 md. ile , herkesin yaşama ve maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının bulunduğu belirtilmiştir. Kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamayacağı rızası olmadan bilimsel ve tıbbî deneylere tabi tutulamayacağı, kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağı ve kimsenin insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamayacağı anayasal hükümdür.

            AnaY.49 md.si           çalışanların çalışma hakkı ve ödevini düzenlemiş, Devletin, çalışanların hayat seviyesini yükseltmek, çalışma hayatını geliştirmek için çalışanları ve işsizleri korumak, çalışmayı desteklemek, işsizliği önlemeye elverişli ekonomik bir ortam yaratmak ve çalışma barışını sağlamak için gerekli tedbirleri alma yükümlülüğü bulunduğu belirtilmiştir.

            AnaY 50 md.si  ile , kimsenin, yaşına, cinsiyetine ve gücüne uymayan işlerde çalıştırılamayacağını ,küçüklerin  kadınların, bedenî ve ruhî yetersizliği olanların çalışma şartları bakımından özel olarak korunacakları anayasal teminat altına alınmıştır.

            AnaY.56 md.si ile de sağlık hizmetleri ve çevre konusunda hüküm konmuş ve herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu çevre,sağlığının koruması ve çevre kirlenmesini önlemesinin Devletin ve vatandaşların ödevi olduğu belirtilmiştir.

            Devletin, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenleyeceği de anayasal bir hüküm olarak yer almış olup bu görevin kamu ve özel kesim sağlık ve sosyal kurumlarından yararlanılarak ve denetleyerek yerine getirileceği de belirtilmiştir.Maddede sağlık hizmetlerinin yaygın hale getirilmesi için genel sağlık sigortası kurulabileceği de belirtilmiştir.

                        b- Borçlar Kanunu Hükümleri

            İş sağlığı ve güvenliğini ilgilendiren diğer hükümlere Borçlar Kanununda da rastlamaktayız. BK. 41. maddesi bir kimsenin kasdı, ihmali veya tedbirsizlik ile haksız bir şekilde bir kimseye zarar ika etmesi halinde zararı tazminle yükümlü olduğunu belirtmiştir. Bu durumda işverenin anılan fiilleri sonucunda işçiye bir zarar ika etmesi halinde BK hükümleri gereğince tazminat ödemeye mecbur tutulmuştur. BK 41. maddesi kusur esasına dayandırılmış bir sorumluluktur. Oysa  İş K. da 77. md.de ve SS.Kanunun 26.madde bağlamında işverenin sorumluluğu kusursuz sorumluluğa dayandırılmıştır..

              BK. hizmet akdi  ile ilgili hükümleri düzenleyen maddelerde, 332 madde, işverenin sözleşmenin özel durumu ve işin niteliliği gereği hakkaniyet esasları dairesinde  yükümlü olması gerekecek derecede, işçinin çalışmasından dolayı maruz kaldığı tehlikelere karşı gerekli  önlemleri almak ve elverişli sağlıklı işyeri sağlamakla yükümlü tutulmuştur. Eğer işçi işveren ile birlikte ikamet etmekte ise sağlıklı yatacak yer sağlamakla da yükümlü tutulmuştur. B.K. 332/2 maddesi işverenin belirtilen şartlara uymaması sebebiyle işçinin ölmesi halinde işçinin yardımından yoksun kalanların bu sebeple uğradıkları zararları tazmin edeceği belirtilmiş ve bu husustaki talebin sözleşmeye aykırı hareketten doğan tazminat davaları hakkındaki hükümlere tabi olduğu açıklanmıştır. BK .42 maddesi zararın tayini açısından gerçek nispetin tesbiti mümkün olmadığı durumlarda zarar görenin aldığı önlemler de nazara alınarak hakime olayın durumuna göre adaletli bir miktar tayin etme serbestisini tanımıştır. Tazminat miktarının tayininde de hekim hal ve duruma göre ve hatanın ağırlığını esas alarak buna göre tazminatı belirleyecektir.( BK. 43) Hakimin tazminatı tenkis etme yetkisi de bulunmaktadır. BK 44 madde gereğince, zarar gören tarafın rızası veya kendisinin fiilinin zararın oluşmasında etken olması durumunda ve zarar veren kişinin durumunu ağırlaştırması halinde, hakim zarar ve ziyan miktarını tenkis edebilmektedir.

                               c- SS.Kanununda İş Sağlığı ve Güvenliğine İlişkin Hükümler

            SSK 11 maddesi İş kazası ve meslek hastalığı ile ilgili hükmünde, iş kazasının tanımını;  sigortalının işyerinde olduğu sırada, işveren tarafından yürütülmekte olan iş sebebiyle, sigortalının, işveren tarafından görev ile başka bir yere gönderilmesi sebebiyle asıl işini yapmaksızın geçen zaman diliminde, sigortalıların, işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere toplu olarak götürülüp getirilmesi sırasında,  emzikli kadın sigortalının  ise çocuğuna süt vermek için ayrılan zamanlarda, meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedence veya ruhça arızaya uğratan olay olarak  belirtmiş  ve ikinci fıkrası ile de meslek hastalığını, sigortalının çalıştırıldığı için niteliğine göre tekrarlanan bir sebeple veya işin yürütüm şartları yüzünden uğradığı geçici veya sürekli hastalık, sakatlık veya ruhi arıza halleri olarak tanımlamıştır.

                SS.K 15. md.de, işverenin sorumluluğunu belirtmiş ve iş kazasına  uğrayan sigortalıya, Kurumca işe el konuncaya kadar, sağlık durumunun gerektirdiği sağlık yardımlarını yapmakla yükümlü olacağı hükmünü koymuştur.

            Yıllardır çekişmesi bitmeyen SS.K 26. md.si, iş kazası ve meslek hastalığının, işverenin kastı veya işçilerin sağlığının korunması ve iş güvenliği ile ilgili mevzuat hükümlerine aykırı hareketi veyahut suç sayılabilir bir hareketi sonucu olmuşsa, Kurumca sigortalıya veya hak sahibi kimselerine yapılan veya ileride yapılması gerekli bulunan her türlü giderlerin tutarları ile gelir bağlanırsa bu gelirlerinin 22 nci maddede belirtilen tarifeye göre hesaplanacak sermaye değerleri toplamı sigortalı veya hak sahibi kimselerin işverenden isteyebilecekleri miktarlarla sınırlı olmak üzere Kurumca işverene ödettirileceği belirtilmiş ve  işçi ve işverenin sorumluluğunun tespitinde de  kaçınılmazlık ilkesi dikkate alınmıştır. Ancak kaçınılmazlık ilkesinin yasaya eklenmesi ile, kaçınılmazlığın çok geniş olarak yorumlanması olası değildir. Tüm önlemlerin alındığı tüm yasal gereklerin yapıldığı ve hiçbir ihmal , savsaklama vs olmadığı ve olamayacağı bir durumda ,meydana gelen ve işçiyi zarara uğratan olayın  ancak kaçınılmazlık çerçevesinde mütalaa edilmesi gerekir. Yeni düzenleme ile kaçınılmazlık sınırı asgariye indirilmiş ve son derece detaylı koruma sistem ve uygulama ile kaçınılmazlık beklenebilir olmaktan çıkmaktadır.

                26. md.ye göre  işverenin sorumluluğuna gidebilmek ve SS Kurumunun rücuu için ,iş kazası ve meslek hastalığında işverenin kastının olması veya iş sağlığı ve güvenliği mevzuatına aykırı bir hareketinin  veya suç sayılır bir hareketinin olması şartları aranmıştır. İş sağlığı ve güvenliği mevzuatına uyma veya uymama konusu yeni düzenlemeler ile iş kazalarının ve meslek hastalıklarını asgariye indireceği için işverenin kabusu olarak yıllarca sırtında taşıdığı ve çoğu mevzuata uymamaktan kaynaklanan nedenlerle oluşan hasarlı durumların sona ereceği muhakkaktır.

                SS.Kanunu 26. md. ile ilgili olarak gerek ilmi ve gerekse kaza i içtihatlar, işverenin sorumluluğunun  sadece mevzuata uymak ve yapılması veya yapılmaması gerekenlerin yerine getirilmesi ile sınırlı olmayacağını ,işverenin aynı zamanda kuralların yerine getirildiğinin denetimini de yapması gerektiğini  aksi halde sorumlu tutulacağı yönünde gelişmiştir[3] ki yeni mevzuat esasen bu denetimi yasal hale getirmektedir.

            İşverenin sorumluluğu yıllardır azınlık ve çoğunluk görüşlerinin çarpıştığı bir alan olmuştur. Yargıtay içtihatları ile buradaki işverenin sorumluluğunun ve kurumun rücu hakkının önceleri yasal halefi yet olduğu ve daha sonra da  kendine özgü bir halefi yet olduğu prensibi kabul edilerek uygulamaya devam olunmaktadır. 26. md.ile  işverenin takip edilmesi, kurum zararlarını maddede belirtilmiş tavana kadar rücu edilmesi halen yasal dayanağı da olan ve içtihatların yasa hükmü haline getirdiği uygulama ile sürdürülmektedir. Şimdiye kadarki uygulama adil bir uygulamamıdır?  Genel hukuk prensiplerine getirilmiş istisnanın temel felsefesinde haklılık var mıdır? Yoksa adalet peşinde koşarken adaletsizlikler mi gerçekleşmiştir ? Acaba sistemdeki eksik ve noksanlıklar nedeniyle mi böyle bir uygulama gerekli görülmüştür? Bu konular hakkındaki tartışmaların artık bayat olması sebebiyle: sadece burada  belirtmek gerekir ki,yıllarca üzerinde tartışılmış ve ilmi ve kaza i içtihatların konusu olmuş bu prensibin, yeni düzenleme açısından da aynı mantık çerçevesinde değerlendirilmeye devam olunup olunmayacağını  düşünmek zamanı gelmiştir. Bu sorumluluğun dayandığı felsefede: işverenin kendisini sigorta pirimi ödemekle yeterli görmemesi gerektiği,  sorumluluğunun teminat altında olmadığını bilmesi, ,risklere karşı duyarlılığının sağlanması ve önlemler almasının şart olduğunu bildirmek  için sorumluluğun halefiyete dayanması gerektiğine inanılmıştır.Başka deyişle  halefiyet prensibinin yarar sağladığı nazariyesi ile hareket edilmiştir.Bu  babadan oğula intikal eden rücu davaları ile bir zamanlar iş kazalarının teşvik edilmesine de sebep olmuştur.Bu durum, kusursuz sorumluluğun boyutlarının sınırsız olduğu dönemlerde hukuk devleti ve demokrasi bilinci ile taban tabana zıt olmuştur. İnsanın kendi vücut tamlığına değer vermediği ,kendine saygısının olmadığı ve bu bilincin yaratılmamış olduğu bir toplumda , özellikle  ekonomik nedenlerin sebep olduğu acıklı iş kazalarının, toplumsal refah düzeyinin çöktüğü her zaman diliminde ortaya çıkabileceğini hatırdan çıkarmamak gerekmektedir. Bu nedenle mevzuatın bu tür olası fiiller karşısında muhataplarını korumaya yönelik hükümlerin olması  gerekeceği açıktır. Meseleye bugünkü yapılanma açısından baktığımızda ve özellikle SS.Kanununda da gerekli değişikliklerin veya yeni SS.Kanunun yapılması veya muhtevasının parçalanarak farklı yasalarda farklı kurumlar uhdesinde düzenlenmesi gibi değişiklikler bağlamında da  olsa işverenin sorumluluğu ilkesinin yeni baştan gözden geçirilmesi gerektiği  kaçınılmazdır

                26.md. iş kazası veya meslek hastalığının, 3 üncü bir kişinin kasıt veya kusuru yüzünden olması durumunda, zarara sebep olan 3 üncü kişilere ve şayet kusuru varsa bunları çalıştıranlara B.K hükümlerine göre rücu edileceğini belirtilmiştir. SSK 27. maddesi de iş kazasının kuruma bildirilmesi ile ilgilidir. İşverenin, iş kazasını, o yer yetkili zabıtasına derhal ve Kuruma da en geç kazadan sonraki iki gün içinde yazı ile bildirmekle yükümlü olduğu kesin bir hüküm olarak yer almıştır. İşveren veya vekili tarafından kuruma iş kazasının zamanında kasden ve ağır ihmal nedeniyle bildirilmemesi veya bildirimin eksik yanlış yapılması halinde doğan ve ileride doğacak kurum zararlarından işverenin sorumlu olduğu ve tazmin etmekle yükümlü bulunduğu belirtilmiştir. SS.K 28 md.si meslek hastalığının kuruma bildirilmesi ile ilgili olarak işverene işçinin meslek hastalığına tutulduğunu öğrenmesinden itibaren iki günlük bildirim süresi tanımıştır. Bu yükümlülüğü yerine getirmeyen işverenin tazminat sorumluluğu 27. md.ki gibi düzenlenmiştir.

                İşverenin iş kazası veya meslek hastalığını yasal düzenlemeye uygun olarak  yerine getirmediğinin veya bildirim evraklarında gerçeğe aykırı hususların varlığı saptandığı takdirde SSK. 28 md. gereğince Kurumca yapılan tüm masraflardan işverenin sorumlu olacağı belirtilmiştir.

            SSK 41. maddesi  iş sağlığı ve güvenliği açısından önemli bir maddedir. Buna göre, Çalışma mevzuatına göre sağlık raporu alınması gerektiği halde rapor alınmaksızın veya mevcut rapora aykırı olarak bünyesi  işe elverişli olmadığı halde işte çalıştırılan sigortalı ile ilgili giderler ,ve bu işe girmeden önce de var olan veya bünyece elverişli bulunma­dığı halde  işte çalıştırılması nedeniyle meydana gelen hastalık açısından Kurumca yapılan hastalık sigortası masraflarının tümünden işveren sorumlu bulunmaktadır.

            SSK.114. maddesi de 151 ve 1593 sayılı kanunların uygulandığı alanlar ile ilgili hükümleri haizdir. Buna göre,   SS Kanununun hastalık sigortası ile ilgili hükümlerinin uygulandığı yerlerde çalışan ve hastalanan sigortalıların tedavileri hakkında, 151 sayılı Ereğli Havzaî Fahmiyesi Maden Amelesinin Hukukuna müteallik Kanunun  6 . ve 1593 sayılı Umumi Hıfzısıhha Kanununun 180 inci maddeleri hükümlerinin uygulanmayacağı belirtilmiştir. Ancak, 1593 sayılı Umumi Hıfzısıhha Kanununun 180 inci maddesinin, hastalanan işçilerin tedavileri ile ilgili hükümleri dışında kalan ve işçilerin sıhhi durumlarının denetlenmesinin sağlanmasına, işyerlerinde hekim çalıştırılmasına, hasta odası ve ilk yardım araçları bulundurulmasına ve diğer hususlara ilişkin hükümleri saklıdır. Bu maksatla çalıştırılan hekim, Kurumun yapmakla yükümlü olduğu muayene, tedavi ve ilk yardım hizmetlerinde Kurumca kullanıldığı takdirde buna ait ücretler ve harcanan ilk yardım malzemesi bedellerinin Kurumca ödeneceği hükme bağlanmıştır.

                        d- İş Kanunu Hükümleri

            İş Kanununda İş Sağlığı ve Güvenli ile ilgili hükümleri genel olarak değerlendirmek gerekirse;   4857 sayılı İş Kanunu  İş Sağlığı ve Güvenliği açısından işverenlerin ve işçilerin hak ve yükümlülüklerini  77- 89 maddeler arasında düzenlemiştir. Bu maddelerdeki hak ve yükümlülüklerin uygulanma biçimleri de ilgili yönetmeliklerde gösterilmiştir. Türk hukuk sistemi kaynağını Anayasada bulan kadın erkek eşitlik ilkesi üzerine inşa edilmiştir. Bu nedenle tüm hükümler bu eşitlik ilkesine uygun düzenlenmiştir.Ancak kadına özgü kurallar ile kadın işçilerin iş sağlığı ve güvenliği farklı olarak korunmuştur. Bu tür kuralların eşitlik ilkesine aykırılık değil insan hakkı gereği olduğu tartışmasızdır.

     İş.K 77 maddesi işverenlerin işyerlerinde  iş sağlığı ve güvenliğini sağlamakla yükümlü bulunduklarını ve gerekli her türlü önlemi  alacaklarını, araç ve gereçleri noksansız bulunduracaklarını belirtilmiş ve  işçilerin de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlü olduklarını hükme bağlanmıştır. Maddede en önemli husus iş sağlığı ve güvenliği konusundaki yasal hak ve sorumlulukların eğitiminin verilmesidir. Eğitim konusu zorunlu tutulmuştur. Ne kadar önlem alınırsa alınsın ne kadar teçhizat bulundurulursa bulundurulsun iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması ve korunması için eğitim verilmedikçe bunun gerçekleşemeyeceği anlaşılarak eğitime ağırlık verilmiştir.  İşverenler çalışma hayatında iş sağlığı ve güvenliği konusunda çok titiz ve zorunlu hükümlere uymak durumundadırlar. Ancak sadece işverenler açısından bu zorunluluğu düşünmek yanlıştır, aynı şekilde işçilerin de tüm kurallara uymayı öğrenmeleri gerekmektedir. Bu konuda verilecek eğitim ile ilgili olarak 7.Nisan 2004 tarih ve 25426 sayılı RG te  Çalışanların İş Sağlığı ve Güvenliği Eğitimlerinin Usul ve esasları Hakkında Yönetmelik düzenlenmiştir.  Yönetmeliğin uygulama alanı 4857 sayılı İş Kanununun kapsamında olan yerlerdir. Kapsamına sadece işçiler değil işyerindeki çıraklar ve stajyerler de girmektedir

İş.K. 77 maddesine göre çıkartılmış bulunan Yönetmelik işverene işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliği eğitim programları hazırlamak ve bunlara işçilerin katılımını sağlamak ,eğitim için uygun yer araç ve gereç temin etmek yükümlülüğü verilmiştir.  Yönetmelik bir çok konuda teferruatı da düzenleyerek yorumlara gidilmesini engellemiştir. Şöyle ki, işyerlerinde alt işveren bulunması halleri de alt işverenin işçilerinin eğitimlerinden asıl işverenin de sorumlu olacağı hükme bağlanmıştır. Geçici iş ilişkisinde dahi işverenin geçici işçilere gerekli eğitimi vereceği hükmü yer almıştır.

Aynı şekilde işçilerinde sağlıklı ve güvenli bir ortamda çalışabilmelerini sağlamak için işyerinde düzenlenecek iş sağlığı ve güvenliği eğitimlerine katılma ve her türlü prosedüre uyma yükümlülükleri vardır.

İşverenlere bu yükün tahmil edilmesi ile oluşacak mali yük de hükme bağlanmış ve eğitim süresinin çalışma süresinden sayılması esası benimsenmiştir.

Yönetmelik özelliği olan işçilerin eğitimi bağlamında da hükümler getirmiştir. Buna göre, İşyerindeki kadınların, gençlerin, çocukların, özürlü, eski hükümlü, terör mağduru ve göçmen işçilerin eğitimine özel önem verileceği ve sağlık ve güvenlik ile ilgili özel görevi bulunan çalışanlar ve temsilcilerinin özel olarak eğitileceği belirtilmiştir. Eğitim programında verilecek konular; Yönetmelikte ,genel iş sağlığı ve güvenliği kuralları, iş kazaları ve meslek hastalıkların sebepleri ve işyerindeki riskler,kaza, yaralanma ve hastalıktan korunma prensipleri ve korunma tekniklerinin uygulanması, iş ekipmanlarının güvenli kullanımı,çalışanların yasal hak ve sorumlulukları,yasal mevzuat ile ilgili bilgiler,işyerinde güvenli ortam ve sistemleri kurma,kişisel koruyucu alet kullanımı,ekranlı ekipmanlarla çalışma,uyarı işaretleri,kimyasal, fiziksel ve biyolojik maddelerle ortaya çıkan riskler,temizlik ve düzen,yangın olayı ve yangından korunma,termal konfor şartları,ergonomi,elektrik, tehlikeleri, riskleri ve önlemleri,ilk yardım, kurtarma. konuları olarak düzenlenmiştir.

Yönetmelik eğitime katılacakların hangi esaslar dahilinde seçileceğini belirtmiş ve eğitimin verimli olması için terdik ve pratik uygulamayı önermiştir.İş sağlığı ve güvenliği eğitiminin verilmesinde kimlerin görevli olacağına dair yönetmelik 15. maddesinde hüküm mevcut olup buna göre, işyeri hekiminin,  mühendisinin ,teknik elemanın eğitimde görevlendirilmesi önerildiği gibi, verilecek eğitimin çeşidine göre, kuruluş ve firmalardan bu eğitimin alınabileceğini veya işçi ve işveren kuruluşlarınca ortak eğitim merkezi kurulması önerilmiştir. Eğitim sonunda eğitim alanların değerlendirmesinin yapılacağı ve belgeleneceği belirtilmiştir.Eğitim verilmekle iş kazaları ve meslek hastalıklarının en aza ineceği şüphesizdir.

     İş K. 78 maddesi sağlık ve güvenlik tüzük ve yönetmeliklerinden bahsetmektedir.İş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin alınması ve gereken her türlü faaliyet ve ekipmanlar ile ilgili olarak yönetmelik ve tüzük çıkarılması konusu  Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına verilmiştir.Bu tüzük ve yönetmelikler de AB müktesebatı direktifler nazara alınarak çıkarılmıştır.

     Bir işyerinin kurulmasına ve işletilmesine izin verilmiş olması 78 inci maddede öngörülen yönetmelik hükümlerinin uygulanmasına hiçbir zaman engel olmamaktadır. Bu maddenin birinci fıkrası gereğince makine, tesisat ve tertibat veya işin durdurulması veya işyerinin kapatılması sebebiyle işsiz kalan işçilere işveren ücretlerini ödemeye veya ücretlerinde bir düşüklük olmamak üzere meslek veya durumlarına göre başka bir iş vermeye zorunludur.

İş.K. 80. maddesi İş sağlığı ve güvenliği kurulu kurulması ile ilgili olarak, İş.K. na göre sanayiden sayılan, devamlı olarak en az elli  işçi çalıştıran ve altı aydan fazla sürekli işlerin yapıldığı işyerlerinde her işveren bir iş sağlığı ve güvenliği kurulu kurmakla yükümlü olduğu belirtilmiştir.İşverenlerin iş sağlığı ve güvenliği kurullarınca iş sağlığı ve güvenliği mevzuatına uygun olarak verilen kararları uygulama yükümlülüğü bulunmaktadır.İş sağlığı ve güvenliği kurullarının oluşumu, çalışma yöntemleri, ödev, yetki ve yükümlülükleri Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca hazırlanacak bir yönetmelikte gösterileceği belirtilmiştir.

İş.K.  81.maddesi devamlı olarak en az elli işçi çalıştıran işverenlerin, Sosyal Sigortalar Kurumunca sağlanan tedavi hizmetleri dışında kalan, işçilerin sağlık durumunun ve alınması gereken iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin sağlanması, ilk yardım ve acil tedavi ile koruyucu sağlık hizmetlerini yürütmek üzere işyerindeki işçi sayısına ve işin tehlike derecesine göre bir veya daha fazla işyeri hekimi çalıştırmak ve bir işyeri sağlık birimi oluşturmakla yükümlü olduklarına dair hüküm getirmiştir.

İşyeri hekimlerinin nitelikleri, sayısı, işe alınmaları, görev, yetki ve sorumlulukları, eğitimleri, çalışma şartları, görevlerini nasıl yürütecekleri ile işyeri sağlık birimleri, Sağlık Bakanlığı ve Türk Tabipleri Birliğinin görüşü alınarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından çıkarılacak bir yönetmelikte düzenleneceği belirtilmiştir.

İş.K. 82.maddesi sanayiden sayılan, devamlı olarak en az elli işçi çalıştıran ve altı aydan fazla sürekli işlerin yapıldığı işyerlerinde işverenlerin, işyerinin iş güvenliği önlemlerinin sağlanması, iş kazalarının ve meslek hastalıklarının önlenmesi için alınacak önlemlerin belirlenmesi ve uygulanmasının izlenmesi hizmetlerini yürütmek üzere işyerindeki işçi sayısına, işyerinin niteliğine ve tehlikelilik derecesine göre bir veya daha fazla mühendis veya teknik elemanı görevlendirmekle yükümlü olduklarını belirtmiştir.

İş güvenliği ile görevli mühendis veya teknik elemanların nitelikleri, sayısı, görev, yetki ve sorumlulukları, eğitimleri, çalışma şartları, görevlerini nasıl yürütecekleri, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliğinin görüşü alınarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca çıkarılacak bir yönetmelikle düzenlenmiştir.

İş.K.83. madde ,işyerinde iş sağlığı ve güvenliği açısından işçinin sağlığını bozacak veya vücut bütünlüğünü tehlikeye sokacak  yakın, acil ve hayati bir tehlike ile karşı karşıya kalan işçi, iş sağlığı ve güvenliği kuruluna başvurarak durumun tespit edilmesini ve  gerekli tedbirlerin alınmasına karar verilmesini talep edebilme hakkının olduğunu ve bu  kurulun aynı  gün acilen toplanarak  kararını vererek  durumu tutanakla tespit edeceğini belirtmiş ve kararın işçiye yazılı olarak bildirilmesini hükme bağlamıştır.

İş sağlığı ve güvenliği kurulunun bulunmadığı işyerlerinde, işçinin tesbit yapılması talebini işveren veya  işveren vekiline yapabileceği . ve durumun yazılı olarak kendisine bildirilmesini isteme hakkının bulunduğu hükme bağlanmıştır. İşveren veya vekilinin yazılı olarak cevap verme zorunluluğu işçinin yasal hakkı olarak düzenlenmiştir.

Kurulun işçinin talebi yönünde karar vermesi halinde işçi, gerekli iş sağlığı ve güvenliği tedbiri alınıncaya kadar çalışmaktan kaçınabilir. İşçinin çalışmaktan kaçındığı dönem içinde ücreti ve diğer hakları saklı bulunmaktadır. İş sağlığı ve güvenliği kurulunun kararına ve işçinin talebine rağmen gerekli tedbirin alınmadığı işyerlerinde işçiler altı iş günü içinde, bu Kanunun  24 üncü maddesinin (I) numaralı  bendine uygun olarak belirli veya belirsiz süreli hizmet akitlerini derhal feshedilebileceği belirtilmiştir.

İş.K. 79 uncu maddesi gereğince işyerinde işin durdurulması veya işyerinin kapatılması halinde ise ,işçilere iş sağlığı ve güvenliği açısından sağlıklarını bozacak veya vücut tamlıklarını tehlikeye sokacak yakın acil bir hayati tehlike halinde işçi sağlığı ve güvenliği kuruluna başvurma ve durumu tesbit ettirme hakkının verilmiş olduğu İş.K. 83. maddesinin  artık uygulanmayacağı belirtilmiştir.

İş.K.84 .maddesi işyerinde  İçki veya uyuşturucu madde kullanma yasağı olduğunu belirtmektedir.İşyerine sarhoş veya uyuşturucu madde almış olarak gelmek ve işyerinde alkollü içki veya uyuşturucu madde kullanmak yasaktır. İşveren; işyeri eklentilerinden sayılan kısımlarda, ne gibi hallerde, hangi zamanda ve hangi şartlarla alkollü içki içilebileceğini belirleme yetkisine sahip olduğu belirtilmiştir.

İş.K. 85. madde Ağır ve tehlikeli işlerle ilgili olarak çalışma yaşını belirterek, onaltı yaşını doldurmamış genç işçilerin ve  çocukların ağır ve tehlikeli işlerde çalıştırılamayacağı belirtilmiştir.Hangi işlerin ağır ve tehlikeli işlerden sayılacağı, kadınlarla onaltı yaşını doldurmuş fakat onsekiz yaşını bitirmemiş genç işçilerin hangi çeşit ağır ve tehlikeli işlerde çalıştırılabilecekleri Sağlık Bakanlığının görüşü alınarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca hazırlanacak bir yönetmelikte düzenlenmiştir. İş.K. 86. maddesi de ağır ve tehlikeli işlerde çalışacak işçilerin işe girişlerinde ve işin devamı süresince ve en az yılda bir kere bedence işe elverişli ve dayanıklı olup olmadıkları yasada belirtilmiş  işyeri hekimi ,işçi sağlığı dispanserleri, SSK sağlık ocağı ,hükümet veya belediye hekimleri tarafından raporla tevsik edilecektir. Raporu olmayanların işe alınmaları ve çalıştırılmaları yasaklanmıştır. İşyeri hekimi tarafından verilen raporlara itiraz edilmesi mümkündür.Bu durumda işçi Sosyal sigortalar Hastanesi sağlık kurulunca muayene edilerek kesin rapor oluşturulur.İş.K. 87. maddesi onsekiz yaşından küçük işçiler için de rapor alınması gerektiğini düzenlemiştir. Genç işçilerin vücut yapılarının dayanıklı olup olmadığının raporla belirtilmesi ve onsekiz yaşını dolduruncaya kadar altı ayda bir defa doktor muayenesinden geçirileceği ve raporların işyerinde saklanacağı belirtilmiştir. Gebe ve emzikli kadınlar ile de ilgili olarak İş.K. 88 maddesi bu kadın işçilerin hangi dönemlerde ne gibi işlerde çalıştırılamayacaklarını , hangi işlerde  çalışmalarında sakınca olmadığı bu  işlerde hangi şartlar ve usullere uyacakları, ne suretle emzirme odaları veya çocuk bakım yurdu (kreş) kurulması gerektiği yönetmelikle belirtilmiştir.

İşveren ve işveren vekilinin  mevzuat gereği işyerinde almakla yapmakla yükümlü oldukları vecibeleri yerine getirmemeleri halinde İş.K. 105 maddesi uyarınca  para cezaları getirilmiştir.

III –  UYGULAMA VE ÖNERİLER

            İş sağlığı ve güvenliği ile ilgili olarak 2003 ve 2004 yılındaki faaliyetlerle çıkarılmış yönetmelikler[4] uygulamayı yönlendirmekte ve yönetmeliklerin uluslararası kurallar doğrultusunda olması sebebiyle de Türkiye gelişmiş bir mevzuata sahip bulunmaktadır. Yasal düzenlemenin ağırlıklı olarak olumlu yönleri bulunmaktadır. Ancak bazı yönetmeliklerde eskisine oranla daha az detaylı hükümler bulunması uygulama açısından bazı zorlukları da birlikte getirecekse de bunların değiştirilmesi pekala mümkündür. Veya uygulamada meydana gelecek tereddütlerin giderilmesine yönelik genelgeler çıkartılabilir.

            Açıklamaya çalıştığımız yasal düzenleme ile iş sağlığı ve güvenliği konusu optimum düzeye erişmiş kabul olunabilir. Ancak uygulamada da aynı seviyeye erişildiği anlamı henüz çıkmamalıdır. Ülkede gerek işveren ve gerekse sendikalar ve gerekse işçilerin özenle iş sağlığı ve güvenliği eğitimini ciddiye almaları kaçınılmaz bir gerçektir. Yönetmeliklerde açıklandığı gibi eğitim ve bilgilendirme konularına ağırlık verilerek uygulama risksiz hale getirilebilecektir.

            Türkiye genelinde konuya baktığımızda, iş sağlığı ve güvenliğine, daha açık bir deyimle insan sağlığı ve güvenliği bilincine erişilmemiş olduğunu görmekteyiz. İnsana değer verme bilinci yavaş yavaş gelişmektedir. Bu konudaki ağır çekimin en belli başlı nedeni, insana değer verme gereğinin tabandan gelen bir tepki ve talep sonucunda gerçekleşmemiş olmasıdır Her zaman olduğu gibi yasama organının faaliyeti sonucu yukarıdan gelen yasal düzenlemenin gereklerini idrak edebilmek zamana ihtiyaç göstermektedir. Oysa, halkın veya ihtiyaçlı grubun, işçilerin, işverenlerin kendi ihtiyaçları arzuları, güvenlikleri, beklentileri menfaatleri nedeniyle talepte bulunmaları sonucunda ortaya çıkmış bir mevzuat söz konusu olsaydı bu bilinç daha önce gelişirdi.

            Yeni mevzuat açısından en önemli sorun insan faktörü açısından bilinçlenmenin gerçekleştirilmesidir. Esasen tüm yönetmelikler eğitim  konusunda ciddi ve zorunlu kurallar getirerek iş sağlığının ve güvenliğinin gerçekleşmesinin nasıl sağlanacağını belirtmiştir.

            Eğitim sorununun çözülmesi ile insanın önce kendisine değer verme bilinci gerçekleşecek ve ondan sonra kurallara uymakla kendine değer vereceğini idrak ederek hem kendisine hem çevresine ve hem de çalıştığı işyerine ve topluma yararlı olacaktır.

            Bireyin konunun ciddiyetini anlayıp mevzuatın zorunlu kıldığı işlemleri ifa etmesini beklemek çözüm değildir. Şimdiye kadar yapılan da bu olmuştur. Yazılı kuralların bulunması yeterli görülmüş işyerlerinde belirli tabelaların asılmış bulunması ile sorun halledildi farz edilmiştir. En mükemmel mevzuatın olması bilinç eksikliği karşısında hiçbir sonuç vermeyecektir.

            1930-40 lı yıllarda bireylere önem verilmeden, çıkarların önde tutuldu dönemler olmuştur. Ancak 1961 dan sonra anayasal boyutta bireylerin öne çıkarıldığını görüyoruz. Nitekim, AnaY nın 5. maddesinde  Devletin görevinin ,kişilerin  ve toplumun refah ve huzur ve mutluluğunu sağlamak olduğu belirtilmekle ,insana verilen değer Anayasada temelini bulmuştur.

            Yönetmelikler de işçilerin iş sağlığı ve güvenliği konularında bilgilendirilmesi ve işçilerin görüşlerinin alınması esası getirilmiştir.Tehlikelerin anlatılması ve eğitim verilmesi sistemine geçilmiştir.. Yukarıda belirtildiği gibi yönetmeliklerdeki hükümler dışında ayrıca Çalışanların İş Sağlığı ve Güvenliği Eğitimlerinin Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik ile de işverenlerin işyerinde iş sağlığı ve güvenliği eğitimi vermeleri usulü düzenlenmiştir. Böylece, artık uygulamada işler rastlantıya bırakılmayacak ve iş sağlığı ve güvenliği çok geniş bir alanda uygulamaya geçecektir.  İşyerlerinde bu zorunlu eğitim iş kazası ve meslek hastalıklarının önlenmesinde büyük etken olacaktır. Uygulamanın gereği gibi yapılıp yapılmadığı konusunda da işyerlerinin ve işin niteliğine göre işverenlere yönetmeliklerde belirlenen ölçütlere uyulması için yönetmeliklerin yürürlüğünden itibaren belirli süreler tanınmıştır. Bu sürelere rağmen gerekli önlemleri almayan veya işyerini uygun hale getirmeyenler hakkında İşyerlerinde İşin Durdurulmasına veya İşyerlerinin Kapatılmasına Dair Yönetmelik Hükümlerinin uygulanacağı açıktır.[5] Bu yönetmelik hükümleri ile işyerlerinin denetiminde komisyon kurulması esas alınarak etkin bir denetim mekanizması hedeflenmiştir. Sistemin iyi organize edilmesi ve ciddi uygulanması ile amaca varılacağı kesindir.

            Bundan sonra ne yapılmalıdır.? Yönetmeliklerin uygulanması, uygulamanın denetlenmesi işçi ve işverenlerin eğitilmesi sorunu hal etmekte midir? Tabii ki hayır, eğitim konusunun gerekliliği, AB normlarının iç hukuk kuralı olmadan da, ileri sürülmüş ve nedenleri anlatılmaya çalışılmıştır. Bu çalışmalar ile en azından teknokratların belirli bir düzeye geldiği açıktır. Ancak henüz tüm toplumun bilinçlendirilmesi için yol alınması gereken başka hususlar vardır.

            İşçi işveren ve Devlet arasında gelişecek olan iş sağlığı ve güvenliği konusu, belirli bir gruba yönelik çalışmadır. Ancak genel olarak bireylerin konunun ciddiyeti hakkında bilgileri olmayacaktır. Bireyler bir hizmet akdi ile işe girdiklerinde iş sağlığı ve güvenliği bakımından donanımlı hale geleceklerdir. Bu yeterli değildir. Sağlık ve iş güvenliği konuları toplumu konusu olarak orta öğrenimin, yüksek öğrenimin konusu haline gelmeli ve yaygın eğitim içinde yer almalıdır.

            Bugün sağlık ile ilgili bir takım bilgilendirme orta öğrenimde yer almakta ise de bu ciddiye alınarak verilen ve öğrenilen düzeyde değildir. İnsan sağlığı ve güvenliği konusu en az felsefe, tarih, coğrafya, matematik kadar önemlidir. Bugün çeşitli fakültelerde fen fakülteleri, mühendislik fakülteleri gibi eğitim kurumlarında İş Hukuku dersleri bir bakıma okutulmaktadır. Bu derslerin gerçek amacı o bilim dalından mezun olacakların istihdamda karşılaşacakları riskleri bilmeleri ve bunların yasal sonuçlarını öğrenmeleri içindir. Bu eğitim programının iş sağlığı ve güvenliği ağırlıklı olarak geliştirilmesi kaçınılmazdır. Yoksa iş hukukunun temel kavramlarının sözleşme türlerinin veya hükümlerinin doktrin açısından da değerlendirilmesi değildir. Şayet geleceğin işverenleri veya işveren vekilleri olacaklara geçmişten itibaren bu konularda eğitim verilebilseydi, bugün yığın halinde öğrenilmesi gereken konular karşımıza çıkmazdı.

            Açıklanan bu nedenle, sanayi, inşaat, sağlık, teknoloji sektörünün beyinlerini yetiştiren yükseköğrenimin ders programında da değişiklik yapılması kaçınılmazdır. Şimdiye kadar yapılan yanlışlığa son vererek yeni mevzuatın gereklerinin anlatılmasını önermek gerekmiştir.

            Koruyucu hekimlik kurumunun ciddi bir organizasyonla oluşturulması ve işyeri hekimliği bağlamında, bunların hizmet sürelerinin yeniden ayarlanarak ÇASGEM tarafından yürütülen programın genişletilip sertifikaların ona göre verilmesi yararlı olacaktır. Böylece işyeri hekimlerinin sadece risk grupları gözetilerek hizmet vermeleri mevzuatta belirtilmiş sürelerle değil, işyerlerine daha fazla süre ile hizmet vermeleri hususu yapılanmalı  ve koruyucu nitelikte işçilerin bilgilendirilmesi sağlanmalıdır.

            İşveren ve işçileri zorlayacak olan eğitim programları ciddi ve amaca uygun olarak gerçekleştirilebildiği takdirde Türkiye’de inanılmaz boyutta minimum riskli işgücünün oluştuğunu görmek hayal olmaktan çıkacaktır. Bu ulusun daha iyilerine layık olduğu gerçeği karşısında iş sağlığı ve güvenliği programlarının, projelerinin desteklenmesi gerektiği kaçınılmazdır.

2005

Prof. Dr. BERİN ERGİN


[1] Im Hof Ulrich: Avrupa’da Aydınlanma, 1995 Ist. s.153 vd,196 vd,221 vd.,231 vd.

[2] ILO sözleşmeleri bağlamında , iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili olarak, 45 nolu Her nevi Maden Ocaklarında Yeraltı İşlerinde Kadınların Çalıştırılmaması hakkında Sözleşme, 88 nolu Sanayii ve Ticarette İş Teftişi Hakkında Sözleşme, 15 nolu Trimci ve Ateşçi Sıfatı ile Gemilerde İşe Alınacakların Asgari Yaşının Tesbitine dair Sözleşme , 58 nolu Deniz İşlerinde Çalıştırılacak Çocukların Asgari Yaş Haddinin Tesbiti Hakkında Sözleşme, 119 nolu Makinelerin Gerekli Korunma Tertibatı ile Teçhizine İlişkin Sözleşme, 115 nolu İşçilerin İyonizan Radyasyonlara Karşı Korunması Hakkında Sözleşme, 127 nolu Tek İşçinin Taşıyabileceği Yükün Azami Ağırlığı Hakkında Sözleşme, 77 Sayılı Çocukların ve Gençlerin Sanayide İşe Elverişlilikleri Yönünden Sağlık Muayenesine Tabi Tutulması Hakkında Sözleşme, 123 nolu  Yer altı Madenlerinde İşe Alınmada Asgari Yaş Hakkında Sözleşme, 142 nolu İnsan Kaynaklarının Değerlendirilmesinde Mesleki Eğitim ve Yönlendirmenin Yeri  Sözleşmesi, 29 nolu Cebri veya Mecburi Çalıştırma Hakkında Sözleşme. 155 Nolu  İş Sağlığı ve Güvenliği ve Çalışma Ortamına İlişkin Sözleşme, 161 Nolu İş Sağlığı Hizmetlerine İlişkin Sözleşme, kabul edildiği için uygun  mevzuat hükümlerine yer verilmiştir. Ayrıca imzalanmamış ILO sözleşmeleri açısından da Türk mevzuatında bunların etkilerini görmekteyiz. Ayrıca Avrupa Konseyi üyesi olarak Konseyin belgesi  Sosyal Şart ( Çiçekli Bülent: detaylı olarak sosyal Şart  ve ilgili metinler için bkz. Avrupa Sosyal Şartı,2001 Ankara)  ile getirilmiş ilkeler de çağdaş yasa ve yönetmeliklerin çıkarılmasında etkendir.

[3] Güzel-Okur:  Sosyal Güvenlik Hukuku, 9. bası,Ist. 2003 , s. 242 vd.

[4] İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliği (halen iptal edilme aşamasında olup tüzük olarak yeniden yapılandırılacaktır), Çalışanların İş Sağlığı ve Güvenliği Eğitimlerinin Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik, İş Güvenliği ile Görevli Mühendis veya Teknik Elemanların Görev, Yetki ve Sorumlulukları ile Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik ,Ağır ve Tehlikeli İşler Yönetmeliği, Yapı İşlerinde Sağlık ve Güvenlik Yönetmeliği, İş Ekipmanlarının Kullanımında Sağlık ve Güvenlik Şartları Yönetmeliği, Kişisel Koruyucu Donanım Yönetmeliği, Kişisel Koruyucu Donanımların İşyerinde Kullanılması Hakkında Yönetmelik, Güvenlik ve Sağlık İşaretleri Yönetmeliği, Gürültü Yönetmeliği, İşyeri Sağlık Birimleri ve İşyeri Hekimlerinin Görevleri ile Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik ,Titreşim Yönetmeliği, Kimyasal Maddelerle Çalışmalarda Sağlık ve Güvenlik Önlemleri Hakkında Yönetmelik, İşyeri Bina ve Eklentilerinde Alınacak Sağlık ve Güvenlik Önlemlerine İlişkin Yönetmelik, Sondajla Maden Çıkarılan İşletmelerde Sağlık ve Güvenlik Şartları Yönetmeliği,Yer altı ve Yerüstü Maden İşletmelerinde Sağlık ve Güvenlik Şartları Yönetmeliği,Asbestle Çalışmalarda Sağlık ve Güvenlik Önlemleri Hakkında Yönetmelik,Ekranlı Araçlarla Çalışmalarda Sağlık ve Güvenlik Önlemleri Hakkında Yönetmelik, İş Sağlığı ve Güvenliği Kurulları  Hakkında Yönetmelik, Kansorejen ve Mutajen Maddelerle Çalıştırmalarda Sağlık ve Güvenlik Önlemleri Hakkında Yönetmelik, Elle Taşıma İşleri Yönetmeliği,  Çocuk ve Genç İşçilerin Çalıştırılma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik ,Sağlık Kuralları Bakımından Günde Ancak Yedibuçuk Saat Veya Daha Az Çalışılması Gerek İşler Hakkında Yönetmelik, Gayrı Sıhhi Müesseseler Yönetmeliği, Patlayıcı Ortamların Tehlikelerinden Çalışanların Korunması Hakkında Yönetmelik, İşyerlerinde İşin Durdurulmasına Veya İşyerlerinin Kapatılmasına Dair Yönetmelik, Geçici Veya Belirli Süreli İşlerde İş Sağlığı ve Güvenliği Hakkında Yönetmelik. Biyolojik Etkenlere Maruziyet Risklerinin Önlenmesi Hakkında Yönetmelik, Balıkçı Gemilerinde Yapılan Çalışmalarda Sağlık ve Güvenlik Önlemleri Hakkında Yönetmelik, Kadın İşçilerin Gece Postalarında Çalıştırılma Koşulları Hakkında Yönetmelik, Balıkçı Gemilerinde Yapılan Çalışmalarda Sağlık ve Güvenlik Önlemleri Hakkında  Yönetmelik,

[5] Yönetmelik 05.03.2004 tarihli ve 25393 sayılı RG. yayınlanmıştır.

error: Tüm içerik Hakları saklıdır.