CEHALET

CEHALET

 Asırlardır her dilde karşılığı olan kullanılan ve insana yönelik toplumsal olumsuz fiilleri değerlendirmek ve çeşitli durumları ifade emek üzere kullanılan cehalet kavramı nasıl tanımlanabilir?

 Herkesin her istediğini söyleyebilmesi ve yapabilmesi özgürlüktür diye zannedenlerin bulunduğu bir ortamda, kişiliğine kavuşmamış ve kavuşması engellenen insanlara öteki damgasının vurulduğu bir dünyada, kendini üstün zanneden bozguncuların ve gizli emel sahiplerinin yaptıkları mı cehalettir? Yoksa bir kısım bireylerin diğerleri üzerinde örf ve adet kuralı veya inanç kuralı olarak dayattığı fiillerin sergilenmesi mi cehalet olarak nitelenecektir? Yoksa bir kısım güçlerin yanlış tarihi dokümanlar icat ederek bunları insanların zihinlerine sokarak yeni inançlar ve amaçlar yaratmak mıdır cehalet? Yoksa, hiçbir bilimselliği olmayan ve hiçbir kural ve insanlık amacına yönelik ve uygun bulunmayan yöntemler uygulayarak, duygusuz, tepkisiz emir kulu olarak sonunu göremeyen bir toplum yaratmak için faaliyet gösterilmesi midir cehalet? Yoksa her türlü kılığa girerek gerçek yüzlerini saklamayı görev edinmişleri göremeyen ve anlayamayanların içinde bulundukları durumu anlatmak için kullanılan kavram mıdır cehalet?

 Bilgi yokluğu, hiçbir konuyu bilmeme, öğrenme isteğinin olmaması, bilmemenin mutluluğunu yaşam biçimi olarak seçmiş insanların içinde bulundukları durumdur cehalet. Bu durumu isteyerek devam ettirenler ve bilinçsiz olarak yaşamın hayattaki varlık nedeninin ve aklını kullanmanın ne olduğunu zaten idrak etmemişlerin içinde bulundukları durumdur cehalet.

 Cahil olmak eskilerin deyimi ile cehil olmak olağan görünmeye başlarsa asıl tehlike oradadır. Tevfik Fikret ne demiş “Çiğnendi yeter varlığımız cehl ile kahra”. Cehaletin varlığımızı çiğneyerek bizi perişan etmesine artık dur demek yeter demek zamanı çoktan geldi de geçti. Ne zaman idrak etmemiz gerektiği konusunda çeşitli tevatür bulunmakta Türkler sonuna kadar dayanır sonra birden yumruğunu indirir. Tabii indirecek güçte yumruk kalmışsa cehaletin varlığımızı perişan etmesinden dolayı.

 Bir topluluğun ulus mertebesine çıkabilmek için birçok unsurun bir araya gelerek değerler kazanması gerekmektedir.

 Anadolu dediğimiz, eski çağlarda Anatolia diye adlandırılmış olan bu kara parçasında doğmuş, zorunlu veya isteğe bağlı olarak göç etmiş, seçerek yerleşmiş, çeşitli din ve dile sahip, farklı örf ve adetleri olan, bizler; halefi olduğumuz Osmanlı İmparatorluğundan elimizde kalan ve vatan denmesi gereken ülke parçasının değerini acaba bilmekte miyiz? Bize bu kadarının bile nasıl kalabildiğini, anlamayan, anlamaya çalışmayan, anlamak istemeyen anlama kabiliyeti olmayan ve bu durumu idrak etmekten uzaklaşmış bir ortamda bulunmaktayız. İşte buna cehalet denir. Bu duruma nasıl geldik? İnsanlar vatansız ulus olmayacağını, ulus olmadan ulus bilincini özümsemeden özgürlük olamayacağını bilmemeye şartlandırılmışlar. Bu cehalettir, cehalet karanlıktır. Karanlık yok olmaktır. Yok, olmaktan bir at gibi şahlanarak büyük kurtarıcı sayesinde kurtulmuş bir ulus Türk ulusu nereye gidiyorsun? Ulus kavramını Mustafa Kemal Atatürk özel bir kavram olarak seçti. Moğolca olan bu sözcük din dil ırk renk inanç farkı gözetmeksizin bir arada yaşamayı seçmiş insanları açıklamak için kullanılan bir sözcüktür. Başka deyişle millet değil ümmet hiç değil ifade edilmek istenen. Onun için ulus devlet fikri bitti artık diye yapılan söylemler cehaleti simgelemektedir.

 Miras yedi bile olamadan, özgürlük mücadelesi veren her şeyi yoktan var eden, bir çok topluluğa ışık tutmuş bilgeliği ile insancıllığı ile örnek olmuş Atamızın atalarımızın bize içinde özgürce yaşayacağımız bir vatan bırakmış olduğunu, istila edilmiş, düşman çizmesinin ezdiği ve yayılmaya çalıştığı bir durumdan cumhuriyet ile yönetilen bağımsız bir devlet durumuna geldiğimizi zihinlerinden silenler cehl içindedirler. Bunlar cehaletin karanlığına düşmüş bulunmaktalar. Nasıl olurda Türkiye Cumhuriyetinin nasıl kurulduğunu akıllardan silmeyi ve yeni bir sanal kayıt yapmayı denemekteler? Bu cehalettir karanlığa gömülmektir? Hani biz çağdaş olacaktık ve dev adımlarla gençliğimizin mutlu ekonomik açıdan bağımsız, eğitim açısından dünyaya örnek nitelikleri elde etmek için yürüyecektik. Bize bunlar öğretiliyordu. Ancak içimizdeki cehalet elimize verilen hakları hürriyetleri ve inanılmaz sosyal nimetleri yok etmemize sebep oldu. Yok ettik yok oldu onun için bugün demokrasiyi kurtarma mücadelesi vermekteyiz. Demek ki demokrasi yoktur artık. Olmayanı yaratmak için cılız bir sesle mücadele edenler var sadece. Halkın büyük çoğunluğunun demokrasi hak adalet özgürlük sevgi kardeşlik sulh gibi bir derdi yok. Bunları zaten bilmiyor, çünkü bu düşünceye sahip değil öğrenmemiş. Maalesef bu tür bireylerin özgürlükten anladığı başkalaşmıştır, ezberlerine mahalle söylemleri konmuştur. Başka olunca da empati bile yapamıyorlar. Böyleleri cehl kavramına uymaktadır.

 Din vicdan hürriyeti ne demektir ne anlamı vardır devlet yönetimi ile ilgisi nedir? Çeşitli tanımlar ve yorumlar yapılarak hiçbir bilimselliği olmayan ve kullanıldıkları mekân ve zaman dilimindeki anlam sebebiyle din ve vicdan hürriyetinin gerçek anlamına niteliğine  uymayan yorumlarla, toplumun yönetiminde etkin olan sosyal kurumlar açıklanmakta ise ve herkes kendi kültür ortamına göre edindiği ve/veya bilinçsizce eğitildiği, subjektif yöntemlerin etkisiyle saplandığı, saplatıldığı yıkıcı bölücü ve toplumu yok etmeye, karanlığa gömmeye yaramaktan öte hiçbir yararı olmayan fikir ve yorumlar sergiliyor ve insanlar gelecekteki resmi çarpık düşüncelerinden dolayı göremiyorlarsa bu cahilliktir..

 Cahil sadece kendi düşünür kendi söyler, kendi buyurur ve sonunda kendini yok eder. Cehalettir, uluslararası ilişkileri yok eden, cehalettir, ulusları vatansız kılan, işte bizde bu cehaletin uçurumundayız.

 Vatanı ulusu düşünen bir avuç kaldık. Tıpkı büyük kurtarıcının karanlığın içinden ışığa doğru kudretli azmi ile ve Türkün ölmez gücü  ve iradesi  ve coşkusu ile ilerlediği zamanlardaki gibi.

 Karstan Edirneye Sinoptan Antakya ya İzmirden Iğdır a kadar bu topraklar Türk ulusunundur. Türk kalacaktır. Bu ulus ulu önderin arkasında Kurtuluş Savaşını vermiş bir ulustur. Bu ulus kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devletinin sahibidir. Kapılarını bu ülkede yaşamak arzu ve iradesini göstermiş ister Türk boylarından olsun ister olmasın tüm insanlara açmış, zaman zaman onları kendi düşmanlarına karşı himaye etmiş, renkli bir hamur olarak biçimlenmiş bir ulusun varlığı yadsınamaz.

 Böylece açıklamak gerekir ki, kurtuluş savaşının şuur ve bilincine vakıf olmayan ve kurtuluş savaşı zaferinin ilkesinde yatan birlik ve beraberlik ve ulusal şuuru sindirememiş bir takım cahillerin de etkisi ile ve gerek insan hakkı adı altında, ülkeyi yeniden bölmek parçalamak ve paylaşmak isteyen ve fırsat kollayan bir takım gafillerin oyununa gelerek ve alet olarak, çeşitli bağnaz temalar içinde faaliyet gösteren cahiler bilmelidirler ki, Adına Türk Ulusu dediğimiz bir topluluuğun kurduğu T.C. Devletinin sahipleri vardır. Bu sahipler onu atalarından miras almışlardır. BU MİRASI ÇOCUKLARINA BIRAKACAKLARDIR. Miras haktır ve helaldir. Bu mirası ancak hakkı olanlar alabilir. Tüm ülke yasalarında bu hüküm vardır.

 Bu nedenle, çeşitli kurnazlıklarla bu mirası sahibinden almaya çalışmak cehalettir. Türk ulusu birlik ve beraberlik şuurundan yoksun değildir. Bu şuur bu ülkede yaşayan dilleri farklı, dinleri farklı, mensup oldukları boylar farklı, renkleri farklı tüm bireylerde vardır.

 Özgürlük Türk ulusunun asla vazgeçemeyeceği temel hakkıdır. Kardeşlik eşitlik özgürlük adalet bu ulusun temel felsefesidir.

 Bu şuur sağlıklı toplumlarda gençlikten başlayarak tüm insanları saran bir ivme ile yaşamaya devam eder. Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak varlığını sürdüren bu kurumu oluşturan farklı renklerin içinde cehalet rengine yer yoktur ve olmayacaktır da.

ÜÇÜNCÜ BİN YIL TÜRKİYE’MİZİ SULH SÜKUN MUTLULUK  SEVGİ VE KARDEŞLİK İLE SARMALASIN.

Berin Ergin Altuğ

error: Tüm içerik Hakları saklıdır.